Cezası Kesinleşenler
Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer‘in TCK 82/1-a “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan mahkumiyet kararları onanmıştır.
Metin Balta, Yakup Kurtaran ve Ercan Gün‘ün TCK 314 “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan mahkumiyet kararları onanmıştır.
Aleyhe bozulanlar
Osman Gülbel, Muharrem Demirkale, Hasan Durmusoglu, Faruk Sarı, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, Ali Öz, Okan Şimsek, Gazi Günay ve Veysal Şahin‘in TCK 82/1-a “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan müşterek fail olarak cezalandırılmaları ve daha fazla ceza almaları gerektiği belirtilmiştir.
Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’un TCK 82/1-a “tasarlayarak kasten öldürme” suçuna yardım eden olarak daha fazla ceza almaları gerektiği belirtilmiştir.
Bekir Yokuş, Okan Şimşek, Gazi Günay, Veysal Şahin, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, Ali Öz‘ün TCK 309 “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ceza almaları gerektiği belirtilerek haklarında verilen beraat kararları bozulmuştur.
Lehe bozulanlar
Volkan Şahin‘in TCK 83 “ihmali davranışla kasten öldürme” suçundan cezası bozulmuş, beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Şükrü Yıldız‘ın TCK 314/2 “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan cezası bozulmuş, beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Mehmet Ali Özkılınç’ın TCK 314 “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan cezası bozulmuş, beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.
Yargıtay davayı nasıl görüyor?
Tüm dosya kapsamı, elde edilen bilgi ve bulgular, beyanlar, yazışmalar ile raporlar uyarınca cinayet eyleminin azmettiricilerinden Yasin Hayal’in ve daha sonra diğer azmetticisi olduğu anlaşılan Erhan Tuncel’in, 2004 yılında Trabzon ilinde MC Donald’s isimli iş yerinde gerçekleşen el yapımı bombalı saldırıya ilişkin yapılan tahkikat ile Trabzon ili Emniyet İstihbarat birimlerince takip altına alındıkları,
birbirleri ile olan yakınlığı tespit edilen bu iki şahıstan bombalama eyleminin o tarihte faili gözüken Yasin Hayal ile ilgili bilgilerin, diğer şahıstan temin edildiği, bu süreçte Trabzon ilinde üniversite öğrencisi olup, lisans eğitimi gören Erhan Tuncel’in Mehmet Kurt kod adıyla Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube bünyesinde yardımcı istihbarat elemanı sıfatıyla görevlendirilip, bu kapsamda 2006 yılı Kasım ayında bu görevden çıkarılıncaya kadar Emniyet İstihbarat görevlileriyle görüşmeler yaptığı,
cinayete ilişkin bilgilerin kendisinden alındığı, bu görüşmelerin bir kısmı rapora bağlanırken, bir kısmının bilinçli şekilde rapora bağlanmadığı,
- Bilinçli olarak rapora bağlanmadığı ifadesi, Dink cinayetinin işlenebilmesinin önünü açma anlamında bir kasıt içermektedir. Bu ifade doğruyu yansıtmamaktadır.
- Erhan Tuncel’den alınan bilgiler F4 adı verilen haber raporlarına kaydediliyordu. Bu rapor, muhbirlerden alınan bilgilerin kayda değer olması durumunda düzenleniyordu. Erhan Tuncel’den Hrant Dink cinayetiyle ilgili 9 ve 10 no’lu F4 raporlarında yer alan istihbaratlar elde edildi. 8 Nisan 2006 tarihinde düzenlenen 10 no’lu F4 raporundan sonra Erhan Tuncel ile ilgilenen Trabzon istihbaratında görevli polis memuru Muhittin Zenit, Tuncel’in güvenilmez biri olduğunu ve muhbirlik statüsünün sona erdirilmesi gerektiğini şube müdürü Engin Dinç’e bildirdi. Bunun üzerine Mayıs 2006 tarihinde Dinç ve Tuncel arasında bir görüşme gerçekleşti ve Tuncel’i muhbir olarak tutma kararı alındı. Bu görüşmeden sonraki 6 ay boyunca Tuncel ile görüşen polisler haber raporu düzenlemedi. 6. ayın sonunda ise Erhan Tuncel’in güvenilmez olduğu, çok para talep ettiği, buluşmalara gelmediği gerekçeleriyle muhbirlik statüsü sona erdirildi.
- Muhbir ile yapılan görüşmelerde haber raporu düzenleme zorunluluğu bulunmazken ve Tuncel’in güvenilmez olduğu Trabzon istihbarat şubesindeki polisler tarafından bilinirken, Tuncel’in verdiği bilgilerin rapor haline gelmemesinde cinayete ilişkin bir kasıt aramak makul görünmemektedir. Üstelik Tuncel ile bu dönemde birçok kez görüşen istihbarat şubede Emniyet amiri Ercan Demir’e bu konuda bir suçlama yöneltilmemesi, Mahkemenin polislerden bazılarını seçerek cezalandırma yönünde bir amacının olduğunu göstermektedir.
yardımcı istihbarat elemanlığından çıkarılma sonrasında da bu irtibata son verilmediği,
- Erhan Tuncel’in muhbirlikten çıkarılması 23 Kasım 2006 tarihinde onaylandı, ancak bu durum Tuncel’e tebliğ edilmedi. Cinayetten önce 12 Aralık 2006 tarihinde, muhbirlikten çıkarıldıktan 19 gün sonra, Tuncel ile istihbarat polisleri arasında son görüşmenin gerçekleştiği HTS kayıtlarında görüldü.
- Dolayısıyla muhbirlik statüsünün sona erdirilmesinden sonra Tuncel’den istihbarat almak amacıyla herhangi bir iletişim kurulmamıştır.
- Buna rağmen mahkeme iletişimin son ana kadar devam ettiğini, özellikle 12 Aralık ile cinayet günü olan 19 Ocak arasında HTS kaydının olmamasının bilinçli olarak kayıtlara girmeden gizli görüşmek olduğunu kabul etmektedir. Mahkemenin mantığına göre HTS kaydı varsa görüştüklerine delil kabul edilir, HTS yoksa görüşmüşlerdir ama bunu gizlemek için HTS kayıtlarına düşmemişlerdir. Dolayısıyla Mahkeme olayları ve delilleri objektif değil, keyfi olarak kendi istediği yönde anlamlandırmaktadır.
bunun yanı sıra iletişim araçları üzerinden dinleme ile fiilen takibin cinayet eylemine kadar devam ettiği, cinayetin öncesinde ve sonrasında (2004-2007 yılları arasında) her iki failin Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından iletişimlerinin takip ve tespit edildiği,
- Mahkeme bu ifadeyle Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in son ana kadar izlendiği ve cinayetin emniyetin gözetiminde işlenmesine izin verildiği varsayımında bulunmaktadır. Bu yaklaşım hem mahkemenin diğer argümanlarıyla çelişen bir durum olup hem de olayın yanlış yorumlanmasıdır.
- Mahkeme Erhan Tuncel’i muhbirlikten çıkarmakla Yasin Hayal ve planladığı cinayetten artık haber alınamaz hale gelindi diyerek çıkarma kararını uygulayanlara ceza verdi. Burada ise Yasin Hayal ve Erhan Tuncel son ana kadar dinleniyordu ve takip ediliyordu diyerek cinayetin Emniyetin gözetimi altında işlendiğini kabul edip aynı kişileri tekrar suçladı. Bu durum mahkeme kararındaki çelişkilerden sadece birini göstermektedir.
- Cinayeti işleyen Ogün Samast Emniyet tarafından bilinmiyordu. (Samast ismi hiçbir resmi belgede geçmemektedir. Emniyetin Samast ismini bildiği varsayımı Erhan Tuncel’in doğrulanmayan tek taraflı beyanlarıdır.) Bu sebeple gözetim altında olan Yasin Hayal ve Erhan Tuncel Trabzon’da hayatlarına devam ederken Emniyet görevlileri herhangi şüpheli bir durumla karşılaşmadı. Hem Yasin Hayal hem de Erhan Tuncel telefonlarının dinlendiğini tahmin ettikleri için konuşmalarına dikkat ettiklerini beyan ettiler. Hatta Yasin Hayal’in Ogün Samast ile irtibatını arkadaşı Ahmet İskender üzerinden yürüttüğü tespit edildi. Dolayısıyla Hayal ve Tuncel’in telefon görüşmelerinden ve Trabzon’daki takiplerinden Dink cinayetiyle ilgili elde edilen bir veri bulunmamaktaydı. Belirtilen zaman aralığı olan 23 Kasım 2006’dan cinayet günü olan 19 Ocak 2007’ye kadar ortada cinayete dair bir veri bulunmamasını Mahkeme, veri vardı ancak saklandı şeklinde spekülatif bir yaklaşımla yanlış yorumlamaktadır.
yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel’den edinilen bilgiler doğrultusunda Yasin Hayal’in 2006 yılı Şubat ayında “Gazeteci Fırat (Hrant) Dink’i Türklüğe karşı yazıları ve açıklamaları dolayısıyla her ne pahasına olursa olsun öldüreceği” hususunun haber alındığı, buna karşın bu ciddi haber perdelenerek İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne Yasin Hayal’in İstanbul ilinde Ermenilere yönelik ses getirecek eylem yapacağı şeklinde bir kısım uyarı içeren bilgilendirmeler yapıldığı,
- Mahkemenin kabulü İstanbul emniyetine gönderilen yazıdan öldürme eyleminin anlaşılamayacağı ve bunun bilinçli olarak yapıldığı yönündedir.
- Öncelikle İstanbul’a gönderilen yazıdan öldürme anlamının çıkacağı çok açıktır. Bunun aksini sadece İstanbul emniyeti personeli ve mahkeme savunmaktadır. Yazıda Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik ses getirici eylem yapacağı aynı zamanda Hayal’in aşırı fikirleri olan kafasına koyduğunu yapan ve daha önce McDonald’s’a bomba koyup 6 kişinin yaralanmasına sebep olan birisi olduğu yazıyordu. Böyle bir tanımdan yapılacak eylemin Dink’in hayatına yönelik bir eylem olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır.
- Ayrıca bu yazının altında imzası olan kişi Trabzon istihbarat şube müdürü Engin Dinç’tir. Eğer bilinçli bir perdeleme yapıldıysa bunun sorumlusu yazıyı yazan Dinç olmalıdır. Ancak mahkeme Engin Dinç’in bir sorumluluğu olmadığını söyleyerek beraat ettirdi. Onun yaptığı eylemi diğer sanıklara ceza vermede gerekçe olarak kullandı.
2006 yılı Haziran ayına gelindiğinde bilinen tetikçinin vazgeçmesi üzerine Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün takibinde olan Yasin Hayal tarafından 2006 yılı Ağustos ayına kadar eylemi gerçekleştirecek yeni bir tetikçi arayışında bulunulduğu,
- Öncelikle Erhan Tuncel’den alınan ve raporlara yansıyan bilgilerde eylemi Yasin Hayal’in kendisinin gerçekleştireceği yazıyordu.
- Hayal’in Zeynel Abidin Yavuz isminde bir tetikçi bulduğunu Erhan Tuncel Trabzon Emniyetinde şube müdürü Engin Dinç ile yaptığı görüşmede söyledi. Bu haber resmi kayıtlara alınmadı. Yavuz’un bu eylemi yapmamak için başka ile gittiği tespit edildi. Ancak Hayal’in yeni tetikçi aradığı yönünde bir bilginin Emniyet görevlilerine ulaştığını gösteren bir belge, bir delil bulunmadı. (Bu yöndeki tek ifade Erhan Tuncel’in doğrulanamayan beyanlarıdır.) Özellikle cinayeti tasarlayan ve organize eden olarak suçlanan istihbarat daire başkanlığına konu ile ilgili herhangi bir belge gönderilmedi.
- Ayrıca bu süre içinde Trabzon İstihbarat şubesinin müdürü Engin Dinç’ti. Mahkeme yine tutarsız hareket ederek Dinç’e bu konuda bir suçlama yöneltmedi.
2006 yılı Ağustos ayında tetikçi olarak fail Ogün Samast’ın belirlenmiş olduğu hususunun 2006 yılı Eylül ve Ekim aylarında yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel ile yapılan buluşmalarda Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından bilgi olarak temin edildiği, ancak bu tarihler ve sonrasına ilişkin buluşmaların ise haber raporuna dönüştürülmediği,
- Eylül ve Ekim aylarında Erhan Tuncel ile yapılan iki görüşme hakkında F3 buluşma raporu düzenlenmiştir. Ancak Tuncel’den kayda değer bir bilgi almayan polis memurları F4 haber raporu düzenlemediler.
- Ogün Samast’ın yeni tetikçi olduğu bilgisini Emniyete verdiğini iddia eden kişi Erhan Tuncel’dir. Polis memurları ise Tuncel’den böyle bir bilginin gelmediğini söylemişlerdir.
- Dolayısıyla Emniyet görevlilerinin Ogün Samast ismini bildiklerini gösteren somut delil bulunmamaktadır. Bu konuda Mahkemenin gösterdiği tek delil Erhan Tuncel’in beyanlarıdır.
- İlk derece mahkemesinin hem Ogün Samast’ın hem de Erhan Tuncel’in başka yerden doğrulanmayan tek taraflı beyanlarını delil olarak kullanması karşısında Yargıtay, delillerin niteliği yönünden herhangi bir inceleme yapmadı ve aynı ifadelerle kopyala-yapıştır karar verdi.
2006 yılı Kasım ayında yardımcı istihbarat elemanının görevinin sonlandırılmasına yönelik işlem yapıldığı,
Bu işlemi kimin yaptığına dair tartışma için tıklayınız.
bu tarih itibariyle işleneceği bilinen cinayetin önlenmesinde sorumluluk noktasında belli yer ve birimlerin yönetiminin ele geçirilmesinin hedeflenmesi, belli yerlerin de sorumluluktan kurtarılması gibi kurum içi görev bölgelerine dair cinayet üzerinden başkaca ve “örgütsel olduğu sonradan anlaşılan” çıkarlar elde etmeye yönelik amacın güdüldüğü,
Yargıtay’ın bu ifadesi tamamen temelsiz uydurma bir spekülasyon olup AKP iktidarının siyasi söyleminin karara yerleştirilmesidir.
- Öncelikle belirli pozisyonların elde edilmesinden kastedilen, Ahmet İlhan Güler’in İstanbul istihbarat şube müdürlüğünden alınarak yerine başkasının atanmasıdır. Cinayet eylemi ile Güler’in atamasının arasında bir bağlantı olmadığına dair açıklama için tıklayınız.
- Belirli kurumların sorumluluklarının gizlenmesi ifadesinde kastedilen Trabzon emniyeti ve İstihbarat daire başkanlığıdır.
- Trabzon emniyetinde muhbirlerden alınan bilgilerin yer aldığı raporların imha edildiği iddiası üzerine yapılan incelemede İstinaf mahkemesi, 2022 yılındaki kararında belgelerin hem düzenlendiğine hem de imha edildiğine dair herhangi bir delil olmaması sebebiyle verilen cezaları beraate çevirdi.
- İstihbarat daire başkanlığının sorumluluğunun gizlenmesi için silindiği iddia edilen log kayıtlarına dair bir delil olmadığı için mahkeme bunu hükme esas saymadı. Aynı zamanda istihbarat dairesini Mülkiye müfettişlerinin raporlarıyla aklama çalışması yapıldığı iddiası da müfettişlerin üzerine atılan suçlardan beraatlerinin istenmesiyle temelsiz kaldı. Dolayısıyla sorumluluğun gizlenmeye çalışılması iddiasının da dayanağı bulunmamaktadır.
- Örgütsel olduğu sonradan anlaşılan ibaresinden kastedilen, ilk derece mahkemesinin kararında yer alan TSK’nin itibarsızlaştırılması ve Ergenekon operasyonları için zemin oluşturulmasıdır. Bu spekülatif, subjektif değerlendirmenin ceza davasında hukuki temelde delil değerlendirmesi yapması beklenen Yargıtay’ın kararında yer alması, AKP iktidarının siyasi çıkarları doğrultusunda hareket edildiğinin göstergesidir. Yine de cevap vermek gerekirse:
- Dink cinayetinden sonra sorumluluğu gündeme gelen, olayda ihmali bulunduğu düşünülen ve görev yeri değiştirilenler İstanbul ve Trabzon emniyeti görevlileri ve Trabzon valisidir. Dolayısıyla bu olayda sadece jandarma personeli gündeme gelmemiştir. TSK’yı itibarsızlaştırma temelsiz bir varsayımdır.
- Ergenekon operasyonları Dink cinayetinden 6 ay sonra bir ihbar üzerine yapılan çalışmalarla başladı. Azınlıklar konusu Ergenekon değil Kafes eylem planı içerisinde yer alıyordu. Bu soruşturmalardan başında ise Dink Davasının organizasyonunu yaptığı iddia edilen Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer bulunmuyordu. Dolayısıyla Dink cinayeti ile Ergenekon operasyonlarının başlatılması arasında bir bağlantı bulunmamaktadır.
sorumluluk doğurması muhtemel kayıt ve belgeleri gizleyici işlemler yapıldığı,
Belgelerin gizlendiği iddialarıyla Trabzon Emniyeti’nde raporların ve belgelerin imha edildiğine işaret edilmektedir. Ancak bu bilgi doğru değildir.
2 Şubat 2006 tarihinde Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesinde Dell marka bir sunucunun arızalandığı tespit edildi. Ancak bu cihazın tam bir sene sonra cinayetten sonra incelenmek üzere daire başkanlığına gönderildiği ve içinde herhangi bir belge bulunmadığı ortaya çıktı. İlk derece mahkemesi, delil bulunamadığı için bu konuyu hükme esas almadı.
Trabzon Emniyeti’nde 11 no’lu F4 raporu ve tüm F5 raporlarının imha edildiği iddia edildi. İlk derece mahkemesi bu gerekçeyle Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bazı Trabzon Emniyeti görevlilerine ceza verdi. Ancak 2002 yılında İstinaf Mahkemesi bu cezaları kaldırdı ve düzenlendiği dahi kesin olmayan raporların imha edildiği iddiasını reddederek sanıkları beraat ettirdi.
Ayrıca Ramazan Akyürek’in İstanbul Emniyeti’ni araştıran mülkiye müfettişlerine yazdığı yazının gerçeği yansıtmadığı iddiasıyla hakkında verilen resmi belgede sahtecilik suçu da İstinaf Mahkemesi tarafından kaldırıldı ve Akyürek beraat etti.Sonuç olarak, somut delillerle desteklenmiş herhangi bir belge gizleme faaliyeti ortaya konulamamıştır.
bu tasarı içerisinde cinayet faillerine verilen ve aşağıda ayrıntılı şekilde açıklanan desteğin sonucunda da cinayetin gerçekleştiği,
Ortada cinayet faillerine verilmiş bir destek bulunmamaktadır.
Akyürek ve Yılmazer’in failleri desteklediği iddiası 2015 yılında savcı Gökalp Kökçü’ye ifade veren tetikçi Ogün Samast’a aittir. Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel arasında geçen konuşmada Ramazan ve Fuat müdür arkamızda ifadesini duyduğunu iddia etti. Ancak bu konuşmayı hem Erhan Tuncel hem de Yasin Hayal reddetmiştir. Dolayısıyla hem ilk derece mahkemesi hem de Yargıtay, katilin olaydan 9 sene sonra verdiği, başka yerden doğrulanmayan, iktidarın siyasi söylemine uygun ifadelerini dikkate aldı ve sanıklara verilen cezada gerekçe olarak kullandı.
Ogün Samast’ın cinayet günü jandarma tarafından izlenerek desteklendiği iddiasıyla verilen cezalar da somut delili olmayan HTS kayıtlarına dayalı bir spekülasyondan ibarettir. Nitekim Mahkeme, olay yerine yakın yerden sinyal veren jandarma için cinayet sebebiyle oradaydı derken, telefonlarından cinayet saatinde konuşma yapmayan ve sinyal vermeyen diğer iki jandarma görevlisine cinayet mahallinde oldukları anlaşılmasın diye telefonlarını kapattılar değerlendirmesinde bulundu. Olayları yorumlamadaki bu tutarsız yaklaşım mahkemenin özellikle kamu görevlilerinden bazılarına ceza vererek iddianamedeki uydurma hikayeyi tamamlamak niyetiyle hareket ettiğini göstermektedir.
Ayrıca Akyürek’in ne Erhan Tuncel ile ne de Hayal ve Samast ile bir ilişkisi, görüşmesi bulunmamaktadır. İlla bir destekten bahsedilecekse Erhan Tuncel ile makamında görüşen ve olaydan sonra Tuncel’in “sen abiliğini yap ben kardeşliğimi yapayım” diye mektup gönderdiği Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç araştırılmalıdır. Mahkemenin Engin Dinç’i bütün suçlardan beraat ettirdiğini not edelim.
cinayet sonrasında yapılan görevden uzaklaştırmalarla ele geçirilen kurumlar nezdinde başlatılan kumpas soruşturmalarına yönelik amaçlanan örgütsel gizli hedefe de ulaşıldığı,
Öncelikle belirli pozisyonların elde edilmesinden kastedilen, Ahmet İlhan Güler’in İstanbul istihbarat şube müdürlüğünden alınarak yerine başkasının atanmasıdır. Cinayet eylemi ile Güler’in atamasının arasında bir bağlantı olmadığına dair açıklama için tıklayınız.
Hrant Dink cinayetinin Gülen cemaati tarafından gerçekleştirildiği iddiası AKP iktidarının siyasi çıkarları doğrultusunda hareket eden savcı Gökalp Kökçü’nün iddianamesinde yer almaktadır. Bu iddia iktidar lehine yaptığı hukuksuz faaliyetler neticesinde Adalet bakan yardımcılığı ile ödüllendirilen hakim Akın Gürlek tarafından mahkeme kararında yer aldı. 2023 yılında ise Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamayacağını açıkça belirtip hukuk krizine sebep olan Yargıtay üyeleri tarafından onaylandı.
Hrant Dink cinayeti davası AKP iktidarının siyasi çıkarları doğrultusunda kullanıldı ve Gülen cemaatine fatura edildi. Dolayısıyla verilen karar somut delillerden yoksun temelsiz iddialar üzerine kurulu bir hikayedir ve kabul edilemez.
tüm bunlarla aynı dönemde olmak üzere cinayet öncesinde ve 2006 yılı Temmuz ayında bu kez Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlilerinin cinayet tasarısından haberdar oldukları, zira azmettirici Yasin Hayal’in eniştesi olan Coşkun İğci’nin “Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceği ve bu eyleme ilişkin silah temini için uğraştığı” bilgisini Jandarma İstihbarat görevlilerine verdiği, onların da bu bilgiyi sıralı amirlerine bildirdiği, ancak en üst amir tarafından bu hususun önce beklemeye alındığı ve herhangi bir kaydi işlem yaptırılmadığı, Emniyet İstihbaratının yetkili ve sorumlularının yaptıkları gibi bu istihbaratı paylaşmak yerine tasarı sürecini Trabzon İl Jandarma İstihbaratının yetkili ve sorumlularının da takibe aldıkları,
Trabzon Jandarmasının bu ihmali, sanık ve tanık beyanlarıyla ortaya konulmuştur.
Ancak burada mahkeme, Trabzon Jandarmasının da Gülen Cemaati koordinasyonu içinde yer aldığını iddia etmektedir. Ancak ilk derece mahkemesi hem alay komutanı Ali Öz hem de keşif faaliyeti ile ilgili diğer jandarma görevlilerinin Cemaat’e üye olmadıklarını tespit ederek beraat ettirdi. Mahkemenin bu tutarsız ve anlamsız örgüt değerlendirmesi için tıklayınız.
İstanbul İl Jandarma İstihbarat birimi ile irtibata geçilerek maktulün ikametinde 2006 yılı Ağustos ayında Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlileri tarafından keşif faaliyeti icra edildiği,
Keşif iddiası mahkemenin inanılması en güç zorlama yorumlarından biridir.
Trabzon jandarması gerçekten bir cinayetin katilini bulmak için mi İstanbul’a gitti?
- Trabzon’da bir cinayet işlenmesi üzerine jandarma görevlileri faili aramaya başladı. Failin Coşkun Aydın isminde bir şahıs olduğu tespit edildi. Coşkun Aydın’ı arayan jandarma Halit Sağlam isminde birine ulaştı. Bu kişi katilin İstanbul’da bir adreste kalabileceğini söyledi. Bunun üzerine 3 jandarma görevlisi katile ulaşmak için İstanbul’a görevlendirmeyle gitti.
- Mahkeme Trabzon jandarmasından görevlendirme yazısını göstermesini istedi. Arşivde yazı bulunamadı. Ancak Maliye şubesinde Alay Komutanı Ali Öz tarafından yazılan Gazi Günay, Okan Şimşek ve Ergün Yorulmaz’ın Coşkun Aydın isimli şahsın yakalanması amacıyla 8 Ağustos 2006 günü İstanbul’a hareket ettikleri, 12 Ağustos 2006 günü de İstanbul’dan döndükleri belirtilerek yol harcırahlarının ödenmesinin talep edildiği bir yazı bulundu.
- Tüm jandarma görevlileri ve üstelik Halit Sağlam isimli kişi katilin yakalanması amacıyla İstanbul’a gidildiğini doğruladı.
- Ancak mahkeme buna ikna olmadı. Hatta herhangi bir bilirkişiye bile başvurmadan kolluk kuvvetlerinin işleyişiyle alakalı yorumda bulunarak, “Her ne kadar 2006 yılı Haziran ayı içerisinde iki kişinin öldürülmesi olayından şüpheli olarak aranan Coşkun AYDIN’ın yakalanması amacıyla İstanbul’a gidildiği yönünde beyanlar olsa da; şüphelinin İstanbul’da bir yakınının evinde olduğu yönünde bilgi verdiği iddia edilen Halit SAĞLAM, aynı zamanda şüphelinin de iş ortağı ve aynı olay ile ilgili kendi hakkında da işlem yapılan kişidir. İstihbari donanıma sahip olan sanıkların kendilerine geldiği iddia olunan bu bilginin teyidine yönelik hiçbir işlem ve çalışma yapmadan il dışı görevlendirilmeleri, il dışı görevlendirme usullerine göre mümkün değildir. Görevlendirme yapılabilmesi ve Valilik makamının olurunun alınabilmesi için delillerin sağlam olması gerekir.” dedi. Görevlilerin İstanbul’a gitme amacının keşif olduğunu söyledi.
İstanbul jandarma görevlileri ile kurulan irtibatın amacı neydi?
- Trabzon jandarma görevlileri İstanbul’a gelmeden önce İstanbul jandarmasının kendi branşları olan istihbarat biriminde görevli bir Astsubayla iletişime geçtikleri HTS kayıtlarında görüldü. Aynı zamanda gelmeden iki gün önce de ilgili birimin komutanı Muharrem Demirkale ile bir defa görüşüldü. İstanbul’a gelindikten sonra da yine ilgili jandarma komutanından kalacak yer, araç ve personel talep edildi. Bu talepleri kabul görmedi. Trabzon jandarması görevlileri kendileri araç kiralayarak görevlerine devam etti.
- Bu sırada Bakırköy’de Halit Sağlam ile görüşüldü. Görevlilerin bu bölgede yaptığı telefon görüşmeleri HTS kayıtlarında görüldü. Mahkeme bu bölgenin Hrant Dink’in sahibi olduğu Beyaz Adam Yayıncılık’a yakın olduğunu ve aslında görevlilerin burada keşif yaptığını iddia etti. Bu temelsiz iddianın gösterilen tek dayanağı, görevlilerin Bakırköy’de olduklarının HTS kaydında görülmesidir
a)Bakırköy’de bulunmanın amacı Halit Sağlam ile görüşmekti ve orada buluşmayı teklif eden de Sağlam’ın kendisiydi.
b) Keşfe gelen kişileri karşılayan ve cinayet organizasyonu içinde olduğu iddia edilen Muharrem Demirkale ve Şeref Ateş, keşif faaliyetinde İstanbul’u bilmeyen Trabzon jandarmasına eşlik edip yol göstermedi. Madem organizasyonel şekilde keşif yapılıyor, neden bilen kişiler buna öncülük etmiyor?
c) Madem keşif faaliyetinde bulunuldu, bu keşfin sonuçlarını Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’e kim ulaştırdı? Mahkeme faillerle Trabzon jandarma görevlileri arasında bilgi alışverişini yapan herhangi bir irtibatı kurmadı. Faillere keşif ile ilgili bilgi gitmediyse, bu keşif anlamsız bir faaliyet olacaktır. Keşfe dair bilgiler Muharrem Demirkale üzerinden emniyete aktarıldıysa, Trabzon jandarmasının İstanbul’da işi ne? İstanbul jandarması kendisi keşif yapabilirdi.
Mahkeme olayın ayrıntılarına girmeden, mantıksal bir değerlendirme yapmadan bulduğu tek veri ile keşif faaliyeti yakıştırması yaparak olayı geçiştirdi. Yargıtay da kopyala-yapıştır kararında hiçbir hukuki değerlendirme yapmadan karar verdi.
cinayet sonrasında Trabzon İl Jandarma İstihbarat elemanlarının kendi aralarında tanzim ettikleri ve o ana kadar hiçbir yerde ele geçirilemeyen ve olayda kullanılan silahla ilgili bilgileri dahi içeren haber raporuyla cinayetin işlenmesi sürecine dahil oldukları,
yine İstanbul İl Jandarma görevlileri olan ve sorumluluğu kabul edilen sanıkların Ogün Samast’ı cinayet anının öncesinde ve sonrasında cinayet yerinde takip ettikleri, failin suç işleme kararını destekleyecek şekilde faili takip ettikleri ve cinayetin gerçekleşmesine yönelik hareket ettikleri,
Öncelikle Ogün Samast’ın olay günü takip edildiği hususu Samast’ın 2015’te Savcı Gökalp Kökçü’ye verdiği ifadesiyle gündeme geldi. Samast, cinayetten 9 yıl sonra kendisini takip edenlerin olduğunu iddia ederek eşkâllerini verdi. Olay yerine ait kamera kayıtlarında görünen şahısların İstanbul jandarmasında görevli askerler olup olmadığının tespiti için Adli tıptan rapor istendi. Bu rapor neticesinde görüntülerde yer alanlardan hiç birisi jandarma personeliyle eşleşmedi. İstanbul jandarmasının kullandığı resmi araçlardan hiç birisinin özellikleri ve rengi de Ogün Samast’ın tarif ettiği araçla eşleşmedi. Sonuç olarak Samast’ın ifadelerini doğrulayacak herhangi bir bilgi bulunamadı.
Buna rağmen Mahkeme İstanbul jandarmasının istihbarat biriminde görev alan bütün askerin HTS kayıtlarını talep etti. Bu kayıtlar üzerinden bir çıkarımda bulunmaya çalıştı.
Mahkemenin kurgusu şu şekilde:
- Muharrem Demirkale olay günü Beşiktaş, Balmumcu bölgesinde -cinayet mahaline yakın yerde- bulunmuştur. Demirkale bu bölgede askeri lojmanlarda oturmaktadır. Olay günü Demirkale’nin şoförlüğünü yapan asker Abdullah dinç ile kendisine 12:00-15:00 saatleri arasına görev yazılmıştır. Dinç, darbe girişiminden hemen sonra Emniyette alınan ifadesinde bu göreve çıkmadığını belirtse de Mahkemede verdiği savunmasında Demirkale’nin bir yakının rahatsızlığı sebebiyle Balmumcu bölgesine bırakmaya gittiğini söyledi. Mahkeme Dinç’in savunmasını dikkate almayarak ortada görev olmadığı halde Muharrem Demirkale’nin cinayetin islendiği yere yakın bir yerde telefon sinyali verdiğini söyleyip cinayeti yakından izlediğini ve yönettiğini iddia etti.
- Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’un telefonları cinayet saatinde sinyal vermedi ve cinayetten sonra görev yerleri olan İstanbul’un Anadolu yakasındaki Beykoz bölgesine gittiler.
Olaylar: Karakaya ve Yokuş’a olay günü 10:30- 18:00 arası Beykoz bölgesinde görev yazılmıştı. HTS kayıtlarından Karakaya’nın telefonunun 13:52’de Topkapı bölgesinden, 15:40’ta Beykoz bölgesinden sinyal verdiği tespit edilmiştir. Bekir yokuş ise 11:48’deTopkapı, 17:38’de Beykoz bölgesinden sinyal vermiştir.
Kayıtlardan anlaşıldığı üzere Jandarma görevlileri 13:52 ile 15:40 arasında bir vakitte Beykoz’a gittiler.
Yokuş 11:48 ile 17:38 arasında kimseyle telefonda görüşmedi.
Karakaya 13:52 ile 15:40 arasında kimseyle telefonda görüşmedi.
Karakaya 15:40’ta Muharrem Demirkale ile 25 saniyelik telefon görüşmesi yaptı.
Mahkeme’nin iddiası: Cinayet saatinde telefon sinyali vermedi çünkü takipte oldukları anlaşılmasın diye telefonlarını kapattılar. Cinayeti takip edip cinayet gerçekleştikten sonra görev yerlerine gittiler. Cinayetten sonra Muharrem Demirkale’yi arayarak bilgi verdiler.
- Görevlilerin cinayet mahalinde olduklarını gösteren bir kamera kaydı, tanık beyanı, resmi yazı, HTS kaydı veya başka bir delil yok. Görevlilerin cinayet mahalinde oldukları Mahkemenin bir varsayımıdır.
- Telefonların sinyal vermemesi telefonun kapalı olduğu değil görüşme yapılmadı anlamına gelir. Bekir Yokuş ifadesinde gün içinde telefonla çok görüşmediğini, o tarihte diğer günlerin kayıtlarına bakıldığında bunun görülebileceğini söyledi. Karakaya ise görüşme yapmadığı surenin iki saatten az olduğunu bunun da gayet doğal olduğunu ifade etti. Gün içinde 2 saatten az bir zaman için telefonla görüşme yapılmaması mahkemeye göre hayatin olağan akısına aykırı bir durum olarak değerlendirildi.
- Görev yerine cinayetten önce de geçilmiş olabilir. Karakaya’nın telefonu 13:52’de Topkapı bölgesinde sinyal verdi. 15:40’ta ise Beykoz bölgesinde. Bu iki yer araçla yaklaşık 30 dk mesafede. Dolayısıyla cinayetin islendiği 15:05 civarında görevliler zaten Beykoz’a varmış olabilirler. Görevlilerin bu zaman diliminde cinayet mahalinde olduklarını gösteren bir delil bulunmamaktadır.
- 15:40’ta Karakaya Muharrem Demirkale ile 25 saniye görüştükten sonra, kendi amiri Serkan Özel ile 46 saniye ve sonra diğer jandarma görevlileriyle de çeşitli surelerde telefon görüşmeleri olmuştur. Serkan Özel ve diğer görevlilerle yapılan görüşmelere özel bir anlam yüklemeyen Mahkeme sadece muharrem Demirkale ile yapılan görüşmeye örgütsel bir anlam yüklemektedir.
Cinayet mahalline yakın yerde ve Bakırköy’de Dink’in evinin olduğu bölgede telefon sinyali veren jandarma görevlilerinin hiçbirine ceza verilmedi ve cinayetle ve sözde takip olayıyla bağlantıları kurulmadı.
Neden İstanbul Jandarması Hrant Dink cinayetine dahil edildi?
İstanbul jandarma görevlileri 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra Dink cinayetine dahil edildi. İddianamede cezası istenen 18 jandarma görevlisinden cinayetle ilgili sadece Muharrem Demirkale, Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’a ceza verildi. Buradan cinayetin Gülen cemaati tarafından gerçekleştirildiği iddiasını güçlendirmek amacı doğrultusunda Muharrem Demirkale ve Yavuz Karakaya’nın 15 Temmuz darbe girişiminde bulundukları iddiası sebebiyle ve Bekir Yokuş’un sırf Dink cinayeti günü Karakaya’nın yanında görevli olmasından dolayı bu davaya dahil edildiği anlaşıldı.
Sonuç olarak; takip yapıldığına dair hiçbir delil bulunmamasına rağmen HTS kayıtları üzerinden yapılan, çelişkilerle dolu kurguyla İstanbul jandarmasından 3 personele ceza verildi.
olay sonrasında yalnızca Ogün Samast’ın eylem öncesinde ve sonrasında bulunduğu yerler, cinayet anı ve kaçış güzergahının kamera görüntülerinin alınmasının sağlandığı, sorumluluktan kurtulmak ve cinayetin yalnızca olayın sivil faillerince gerçekleştirildiği algısını oluşturmak amacıyla olay yerine ilişkin geniş kapsamlı kamera görüntülerinin alınmadığı,
Olay yerinde inceleme yürüten kolluk görevlileri İstanbul Emniyetidir. Görüntüler silindiyse veya ilgili görüntüler alınmadıysa bunun sorumlusu İstanbul Emniyetidir. Ancak Mahkeme İstanbul emniyetinden kimseye ceza vermemiş cinayetten sorumlu tutmamıştır.
ayrıca Ogün Samast’ın beyanlarında…
Tetikçi Ogün Samast’ın savcı Gökalp Kökçü’ye cinayetten 9 sene sonra verdiği, başka yerden doğrulanmayan beyanları üzerine bina edilen bir karar ve hukuk sisteminin en üst basamağı olan Yargıtay’ın inceleme yapmadan kopyala-yapıştır hüküm vermesi…
bu itibarla Jandarma ve Emniyet İstihbarat görevlileri yanında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinin de cinayet hakkında bilgi sahibi oldukları,
Trabzon Jandarması’nın cinayetten haberdar olduğu, bunun üzerine Ali Öz tarafından verilen talimatla istihbaratın sümenaltı edildiği sanık ve tanık beyanlarıyla ortaya konuldu.
İstihbarat Daire Başkanlığı’na konudan bilgisi olması amacıyla 17 Şubat 2006 tarihli Yasin Hayal’in Hrant Dink’e eylem yapacağı bilgisini içeren yazı gönderildi. Bir sonraki bilgilendirme ise 8 Nisan 2006’da Yasin Hayal’in eylemden vazgeçirilmeye çalışıldığı bilgisini içeren 10 no’lu F4 raporudur. Bu tarihten sonra Dink cinayetiyle alakalı herhangi bir bilgi veya belge başkanlığa intikal etmedi. Mahkemenin İstihbarat Daire Başkanlığının bilgisi olduğuna dair sunduğu tek delil düzenlendiği, istihbaratın daireye gönderildiği ve sonra imha edildiği söylenen 11 no’lu F4 raporudur. Bu raporun hiç düzenlenmediği istinaf mahkemesi kararında teyit edildi. Dolayısıyla mahkemenin çıkarımı boşa düştü.
Bu kararı dikkate almayan Yargıtay’ın argümanı ise cinayetin bir Cemaat işi olduğu, Akyürek ile Trabzon Emniyetindekilerin de cemaatle bağlantılı olduğu, ve dolayısyla istihbarat dairenin Trabzon’daki faaliyetlerden haberinin olmamasının düşünülemez olduğu inancıdır. Ortada delil olmayan yerde mahkeme temelsiz varsayımlarla suçlamalarda bulundu. Trabzon Emniyetinde yeni tetikçinin bulunduğu ve cinayet hazırlıklarının başladığı Ağustos 2006 tarihinden itibaren muhbir Erhan Tuncel ile görüşen polis memurlarının da cemaatle ilişkisi tespit edilmedi. Dolayısıyla mahkemenin bu varsayımı da boşa düşmüş oldu.
cinayetin öncesinde ve sonrasında Yasin Hayal’in suç örgütünü takip ettikleri
Yasin Hayal’i takip eden Trabzon Emniyetidir. İstihbarat Daire başkanlığına konu ile ilgili en son bilgi cinayetten 9 ay önce 8 Nisan 2006 tarihinde ulaşmıştır.
cinayetin gerçekleşme anı beklenilip
Bu ifade ile Yargıtay, faillerin son ana kadar izlendiği ve cinayetin önlenebileceği halde önlenmeyerek gerçekleştiğini söylemektedir.
Trabzon Emniyeti, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’i takip ediyordu, ancak cinayeti işleyen Oğun Samast idi. Mahkeme, Emniyetin tetikçiden haberi olduğunu doğrulayan bir belge veya görevlilerden bir beyan bulamadı. Buna rağmen Erhan Tuncel’in başka yerden doğrulanmayan ifadesi üzerinden varsayımda bulundu. Dolayısıyla Trabzon Emniyetinin son ana kadar cinayeti önleyebilmesi veya olaydan haberdar olduğunu gösterir bir delil bulunmamaktadır.
İstihbarat Daire Başkanlığına Yasin Hayal ile ilgili en son bilgi cinayetten 9 ay önce geldi. Dolayısıyla İstihbarat Daire Başkanlığının da son ana kadar cinayeti önleyebilmesi veya olaydan haberdar olduğunu gösterir bir delil bulunmamaktadır.
İstanbul Jandarmasının Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olduğunu gösterir en ufak bir bilgi veya belge ortaya konulmadı. Cinayet günü Samast’in takip edildiği varsayımının temelsiz olduğu açıklaması için tıklayınız.
Trabzon Jandarmasının Temmuz 2006’da Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini Coşkun İğci’den aldığı tespit edildi. Bu tarihten sonra bu konuda harekete geçildiğini gösteren bir çalışma bulunmadı. Trabzon Jandarmasının cinayeti önleyebileceğine ama önlemediğine dair de Mahkeme tarafından bir araştırma yapılmadı.
koordineli şekilde cinayete giden sürece dair bir takım bilgi ve belgeleri gizledikleri ve yok ettikleri,
Bu ifade gerçeği yansıtmamaktadır.
Gizlendiği iddia edilen 11 no’lu F4 haber raporunun hiç düzenlenmediği istinaf mahkemesince tespit edildi.
Müfettişlerden bilgi belge gizleme iddiasıyla Akyürek’e verilen ceza istinaf mahkemesince kaldırıldı ve Akyürek beraat etti.
Müfettişlerin bazı belgeleri kullanmayarak İstanbul emniyeti suçlu göstermeye çalıştığı ve dolayısıyla Cemaate yardım etmek ve suçluyu kayırmak suçunu işlediklerini söyleyen ilk derece mahkemesi kararı bozularak bizzat Yargıtay tarafından müfettişlerin beraatleri istendi.
Cinayet istihbaratını alan Trabzon emniyeti 17 Şubat 2006 tarihli yazısı ile konuyu gereğini yapmak üzere İstanbul Emniyetine bilgi amaçlı da İstihbarat daire başkanlığına iletti.
Sonuç olarak Trabzon emniyeti ve istihbarat daire başkanlığı tarafından gizlenen bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Mahkeme buna dair herhangi somut bir delil sunmadan temelsiz bir varsayımda bulunmaktadır. Cinayete giden süreçte bilgi saklayan ve istihbaratın üstünü örten tek kurum Trabzon Jandarmasıdır. Bu kurumdaki görevlilerin de Gülen cemaati ile bir irtibatı bulunamadı.
olay öncesinde failin ikametinde ve iş yerinde keşif yaptıkları,
Keşif iddiasının tutarsızlığı yukarıda açıklanmıştır.
cinayet günü olay yerinde faili izledikleri,
Faili takip iddiasının gerçeği yansıtmadığı yukarıda izah edilmiştir.
dosya kapsamı itibariyle tespit edilen ve takiye yöntemi ile devlet içine sızan örgüt mensubu Trabzon İl Emniyet ile Trabzon ve İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlileri tarafından iş bölümü çerçevesinde gerçekleşen bu örgütsel organizasyonun, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün terör eylemi olduğunu söylemenin isabetsiz olmayacağı
Cinayetin Gülen cemaati tarafından gerçekleştirildiğini söylemenin ne kadar isabetsiz olduğu açıklaması için tıklayınız.
ve cinayet olayına dair yapılan eylem ve faaliyetlerin birbirini takip eder şekilde gerçekleşmesinin, tesadüfle açıklanmasının mümkün olmadığı,
Mahkeme delillendiremediği her olay için “tesadüfle açıklanması mümkün değil”, “hayatın olağan akışına aykırı”, “başka şekilde izahının mümkün olmadığı” gibi muğlak ifadelerle gerçeklikten uzak ve temelsiz varsayımlarla dolu iddianamede yer alan hikayeyi tamamlamak üzere keyfi bir şekilde yorum yapmaktadır.
İşte bazı örnekler:
Ercan Gün’e görüntülerin verildiği iddiasını mahkeme açıklayamadı, ancak varsayımda bulundu.
Ali Fuat Yılmazer’in üzerinde imza olmayan 9 numaralı F4 raporunu görmüş olduğunu açıklayamadı, yalnızca varsayımda bulundu.
Mahkeme, Trabzon’da işlenen cinayetin katilini bulmak için İstanbul’a görevlendirilen Trabzon Jandarmasının telefonlarının Bakırköy’den sinyal vermesini keşif faaliyeti, İstanbul Jandarması istihbarat birimindeki görevlilerle kalacak yer, araç ve personel için kurulan irtibatı olayın detayları ve mantıksal bağlamını değerlendirmeden, keşif faaliyeti yönünde organizasyonel hareket şeklinde yorumladı.
Mahkeme, Erhan Tuncel’in muhbirlik statüsünün bitmesinden önce Trabzon İstihbarat Şubesini aradığını gösteren HTS kayıtlarını muhbirle aktif iletişim kurulması şeklinde yorumlarken, HTS kaydı olmayan süreyi iletişim kurulduğu belli olmasın diye başka kanallardan görüşülmüştür şeklinde yorumladı.
Mahkeme, Ogün Samast’ı takip ettiğini söylediği İstanbul Jandarmasından bir görevlinin telefonunun cinayet mahaline yakın yerde olmasını takip faaliyetine kanıt olarak sunduğunda, telefonlarının birkaç saat görüşme yapılmayan personel için cinayet mahallinde oldukları belli olmasın diye kapattıkları varsayımında bulundu. (Telefonun baz sinyali vermemesi kapalı olduğu değil, başkasıyla görüşme yapılmadığı anlamına gelmektedir.)
Mahkeme, Erhan Tuncel’in Trabzon Emniyeti tarafından muhbirlikten düşümü kararı alındıktan sonra kayıtlardan düşümü için İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilen yazı için üzerinde imzası veya parafı olmadığı halde Ali Fuat Yılmazer tarafından görülmüş olması gerektiği varsayımında bulundu.
Mahkeme, İstihbarat Daire Başkanlığına en son 8 Nisan 2006 tarihinde Hrant Dink cinayetiyle ilgili bilgi gelmiş olmasına ve bu tarihten sonra daireye bilgi geldiğini gösteren başka delil olmamasına rağmen, istihbarat dairenin son ana kadar cinayetten haberdar olduğu varsayımında bulundu.
iki ayrı İstihbarat biriminin bir araya gelmesi ve iki ayrı İstihbarat biriminde yer alan ve kamu görevlileri olan sanıkların, Yasin Hayal’in kurmuş olduğu suç örgütünün, Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi konusundaki suç işleme kararını örgütsel organizasyon ve iş bölümü çerçevesinde destekledikleri
Trabzon Emniyetine Hrant Dink’in öldürülmesi konusundaki istihbarat Erhan Tuncel’den gelmiştir. Bu istihbarat yalnızca İstanbul Emniyeti ve İstihbarat Daire Başkanlığı ile paylaşılmıştır. Trabzon Emniyeti ve Trabzon Jandarması arasında bir bağlantı mahkeme tarafından kurulmamıştır.
Trabzon Jandarmasına Dink’e yönelik eylem Yasin Hayal’in bir akrabası tarafından Temmuz 2006 tarihinde iletilmiştir. Bu istihbarat üzerine gerekli çalışmalar yapılmamıştır.
İstanbul Jandarmasının Trabzon Jandarmasıyla birlikte hareket ederek keşif faaliyetinde bulundukları iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Olay günü Muharrem Demirkale tarafından Ogün Samast’ın takip edildiği iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır.
Sonuç olarak istihbarat birimlerinin birlikte hareket ederek cinayet organizasyonunu gerçekleştirdikleri kabulü yanlış bir değerlendirmedir ve gerçeklikten uzaktır.
Ali Fuat Yılmazer ve Muharrem Demirkale arasındaki tanışıklık ise bu iki görevlinin 2002-2005 yılları arasında Şanlıurfa’da birlikte çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Bu tanışıklığa özel ve örgütsel bir anlam yükleyen mahkeme, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç ile Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız arasında ve İstanbul Jandarma İstihbarat Komutanı Yarbay Aycan Oktaylar ile İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler arasında kayıtlara geçen telefon trafiğini mesleki bir irtibat şeklinde yorumlamaktadır.
ve cinayetin gerçekleşmesine giden süreci gevşek de olsa planlama suretiyle yönlendirerek neticenin gerçekleşmesini sağladıkları belirlenmiştir.
Cinayeti planlayan ve tetikçiyi bulup İstanbul’a gönderen Yasin Hayal’di. Cinayetin ne zaman, kim tarafından, hangi silahla nasıl gerçekleştirileceğine dair kamu görevlilerinden Hayal’e verilen bir talimat veya yönlendirme olduğu mahkeme tarafından gösterilmedi. Kesif yaptığı iddia edilen Trabzon jandarma personeli ile Hayal arasında irtibat sağlayan, bilgi veren bir görevli de mahkeme tarafından tespit edilmedi. Cinayet günü Samast’ın izlendiği (en azından davada ceza verilen jandarma görevlileri tarafından) iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Faillere destek olunduğu yönündeki tek dayanak Ogün Samast’ın olaydan 9 sene sonra Savcı Gökalp Kökçü’ye söylediği ve Tuncel ile Hayal tarafından yalanlanan müdürler arkamızda konuşmasıdır. O halde mahkemenin ceza verdiği kamu görevlilerinin Hrant Dink cinayetinin hangi aşamasını ne şekilde planladığı ve failleri nasıl yönlendirdiği iddiası kararda gösterilmemiş soyut bir iddiadır.
“Gevsek de olsa planladığı” ibaresi Yargıtay’ın kendisinin de buna inanmadığını ama Örgüt suçlamasının sübuta ermesi için yine de kullandığını gösteriyor. En ufak bir planlama veya destek olduğu görülseydi buna atıf yapılarak kesin ifadeler kullanılırdı. Nitekim kararın başka hiçbir yerinde “gevşek de olsa” şeklinde muğlak bir ifadeyle değerlendirme yapılmadı.
Ayrıca tüm organizasyonu örgüt adına planladığı iddia edilen Akyürek daha Trabzon’dayken aldığı istihbaratı hem İstanbul emniyeti hem de istihbarat daire başkanlığına bildirdi. Cinayetin islenmesini isteseydi Trabzon jandarma komutanı Ali Öz gibi konunun üstünü örtebilirdi. Cinayetin işlenmesini engellememe düşüncesi Eylül 2006 itibariyle olmuştur deniliyorsa, bu iddia da temelsiz olacaktır. Zira bu tarihten önceki 5 aydan cinayete kadar geçen süreçte başkanlık ettiği istihbarat daireye intikal eden herhangi bir bilgi olmadı, yani son gelişmelerden habersizdi.
Sonuç olarak ne bir planlama ve yönlendirme ne de faillere destek olma söz konusu değildir.
Cinayet sonrasında ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşlarında yapılan haberler, binlerce kişinin ”Hepimiz Ermeniyiz” şeklinde sloganlar atarak sokaklara çıkması, uluslararası alanda siyasi iktidarın karşı karşıya kaldığı zorluklar birlikte değerlendirildiğinde; Fırat (Hrant) Dink cinayeti ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından hedeflenenin, azınlıkların ötekileştirilmesi, siyasi iktidara güvensizlik, can ve mal güvenliğinin sağlanamaması gibi söylemlerin yaygınlaştırılması ile Anayasa’nın öngördüğü düzenin fiilen uygulanmasını önlemek olduğu,
Bu ifadelerin hiçbir hukuki temeli bulunmamaktadır. AKP iktidarının siyasi söylemleridir ve iktidarın atadığı taraflı Yargıtay üyelerinin siyasi görüşlerini göstermektedir.
- Binlerce kişinin “barışçıl toplantı ve gösteri yapma” anayasal hakkını kullanarak sevdikleri bir gazetecinin ölümünün ardından anma yürüyüşü yapması,
- AKP iktidarının cinayetin ardından uluslararası alanda zor duruma düşmesi
ile anayasanın öngördüğü düzenin fiilen uygulanması arasında bir bağlantı yoktur.
Cinayetin Gülen cemaati tarafından gerçekleştirildiği ispatlanmamış varsayımda bulunulmuştur. Cemaatin bu cinayetle hedeflediği durumlardan ne gibi bir menfaati olduğu Yargıtay kararında açıklanmazsa bu iddia da soyut ve temelsiz bir tahminden ibaret kalacaktır. Azınlıkların ötekileştirilmesini Gülen cemaati neden istiyor ve iddianın temeli nedir? 2007 yılında AKP iktidarının zora düşmesinden cemaatin ne gibi bir çıkarı olabilir? (Bir yandan Dink cinayeti Ergenekon operasyonlarına hazırlık için kullanıldı denilirken diğer yandan Ergenekon operasyonlarına verdiği destekle bilinen AKP iktidarını zor düşürmeye çalışıldığı gibi tutarsız bir iddia ortaya atılıyor.) Can ve mal güvenliğinin sağlanamaması söyleminin yaygınlaştırıldığını gösteren deliller nelerdir? Bundan cemaatin menfaati nedir? Bu soruların cevapları kararda gösterilmediği müddetçe Yargıtayın verdiği karar hukuki bir metin değil siyasi bir gazete yazısından öteye geçmeyecektir.
vahim eylem niteliğinde gerçekleşen bu cinayet sonrasında basına servis edilen fail Ogün Samast’ın Türk Bayrağı önünde Samsun İl Jandarma görevlileri ile birlikte çekilen fotoğrafları aracılığıyla da Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının yönetim kadrolarına yerleştirilmesi amacıyla Balyoz ve Ergenekon yargılamalarına delil oluşturulmaya çalışıldığı,
Samsun’da çekilen görüntülerin Ali Fuat Yılmazer tarafından Ercan Gün’e verildiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Müfettişlerce yapılan incelemelerde gazetelerde çıkan fotoğrafların jandarma kamerasından, Fox TV’de yayınlanan görüntülerin polis kamerasından çekildiği tespit edildi. O halde Samsun jandarması bağlı bulunduğu TSK’nin imajını zedelemek üzere hareket etti demek gerekir. Ancak Samsun jandarmasından hiç kimsenin cemaat ile bağlantısı ve cemaat talimatlarıyla hareket ettiği tespit edilmedi.
Mahkeme Emniyetten sızan görüntülerin bilinçli olarak Ercan Gün’e teslim edildiği varsayımında bulunup örgütsel bir amaç vardır derken, jandarmadan sızan görüntüler için tutarsız bir yaklaşımla tesadüfidir değerlendirmesinde bulundu.
Ayrıca Hrant Dink cinayeti ile Ergenekon operasyonlarının başlaması arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Dink cinayetinin Ergenekon davalarına bağlanmaya çalışıldığı iddiası Savcı Selim Berna Altay’a verildiği iddia edilen bir şema üzerinden yapılmaktadır. Böyle bir şemayı kimin hazırladığı mahkemede belirlenemedi. Sanık beyanlarında hiç kimse bunu net olarak ifade etmedi, bir delil ortaya konulamadı. Buna rağmen şema hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Akyürek’e atfedilmiş ve bu durum gerçekmiş gibi kabul edilerek hükümde yer almıştır. Bunun dışında Ergenekon operasyonlarının başlaması ile Dink cinayeti arasında bağ olduğunu gösteren bir delil sunulmadı.
yine İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün cinayette ihmali olduğu ileri sürülerek ve bu yönde delil oluşturulmaya çalışılarak yönetim kadrolarına FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının atanmasının sağlandığı,
Dink Cinayetinde İstanbul emniyetinin ihmali olduğunu söyleyen ve soruşturma açılmasını isteyenler İçişleri bakanlığının mülkiye müfettişleridir. İlk derece mahkemesi bu müfettişlerin Gülen cemaatine üye olduğu ve suçluyu kayırma suçunu işledikleri gerekçesiyle ceza verdi. Ancak Yargıtay, müfettişlerin iddia edilen suçları işlemediklerini belirterek cezaları bozdu. O halde Gülen cemaatine üye olmayan, yardım etmeyen ve suçluyu kayırmayan Müfettişlerin yazdığı raporlar cemaate atfedilemez.
Sorumluluğun İstanbul emniyetine bırakılmasına gösterilen ikinci delil ise Akyürek’in müfettişlere gönderdiği yazıda “log kayıtlarından İstanbul Emniyetinin 17 Şubat 2006 tarihli yazı neticesinde bir çalışma yapmamış olduğu tespit edilmiştir” ifadesinin kullanılmasıdır. Mahkeme İstanbul emniyetinin çalışma yaptığını iddia ederek Akyürek’e resmi belgede sahtecilik sucundan ceza verdi. Ancak 2022 yılında İstinaf mahkemesi tarafından bu ceza kaldırılarak beraate çevrildi. Akyürek’in İstanbul’u suçlama amacıyla değil, bilirkişi belgelerindeki tespitleri müfettişlere olduğu gibi aktarmak için yazıdaki ifadeleri kullandığı ortaya çıktı.
Sorumluluğun İstanbul emniyetine bırakılması iddiasına gösterilen üçüncü delil ise İstanbul istihbarat şube müdürü Ahmet ilhan Güler’in verdiği ifadedir. Güler, Trabzon istihbarat şube müdürü Faruk Sarı’nın telefon konuşmasında kendisine “Ramazan başkan İstanbul’a bilgi verme, cinayet onların üzerine kalır” dediğini iddia etti. Ancak Faruk Sarı konuşmanın bu şekilde gerçekleşmediğini söyledi. Buna rağmen Mahkeme Güler’in başka yerden doğrulanmayan bu iddiasını hükmünde gerekçe olarak kullandı.
İlginçtir ki Engin Dinç’in Ahmet ilhan Güler’i aradığını ve cinayet istihbaratıyla ilgili bilgi verdiğini iddia ettiğinde, Güler bu konuşmayı reddetti ve Mahkeme konuşmanın gerçekleştiğini gösteren delil yok dedi. Burada ise Güler’in gerçekleşti dediği konuşma Faruk Sarı tarafından reddedildi; ancak Mahkeme konuşma gerçekleşmiştir diye kanaat belirtti. Bu durum mahkemenin seçtiği bazı kamu görevlilerine ceza vermek için olayları keyfi ve tutarsız yorumladığının bir göstergesidir.
Ayrıca cinayet eylemi ile Güler’in atamasının arasında bir bağlantı olmadığına dair açıklama için tıklayınız.
bu sayede 2009 yılında başlayan Selam Tevhid soruşturması, 2012 yılındaki MİT kumpası, 2013 yılındaki 17-25 Aralık soruşturmaları aracılığıyla Başbakan, Bakanlar, MİT Başkanı ile Devletin üst kademesinde bulunan birçok üst düzey kamu görevlisinin dinlendiği ve takip edildiği gibi gerçeği yansıtmayan delillerin oluşturulması suretiyle meşru hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar yapıldığı, bunlardan bir sonuç elde edemeyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün nihayetinde 15 Temmuz 2016 tarihinde Anayasal düzene yönelik darbe girişiminde bulunduğu anlaşılmıştır.
Cinayetin Gülen cemaati tarafından gerçekleştirildiğini söylemenin ne kadar isabetsiz olduğu açıklaması için tıklayınız.
Bu paragraf AKP iktidarının çıkarlarına hizmet eden hakim ve savcıların Gülen cemaati ile ilgili açılan davalardaki imzasıdır. Bir sonraki davanın karar metnine Hrant Dink davasını da ekleyip tiyatro mahkemelerinde senaryo olarak oynamaya devam edeceklerdir.
Yargıtay'ın çelişkileri
1
Hangi örgüt?
"Somut olayda, hem Jandarma İstihbarat elemanlarının hem de Emniyet İstihbarat elemanlarının birlikte ve aynı zaman diliminde olayın içerisinde olmaları, örgütsel faaliyet kapsamında ve örgütsel amaca matufen hareket etmeleri, bu şekilde büyük çaplı örgütsel nitelikteki eylemlerin plansız, tasarlamasız ve rastgele gerçekleştirilemeyeceği hususlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiği cihetle...
- Yargıtay, Trabzon Jandarmasından Gazi Günay, Okan Şimşek ve Ergun Yorulmaz’ın İl Jandarma Komutanı Ali Öz’den talimat alarak Ağustos 2006 tarihinde İstanbul’da Hrant Dink’in ev ve işyerinde keşif yaptığını kabul etti. Bu keşif faaliyetinde İstanbul’dan Jandarma Yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin de yer aldığını ifade etti. Soru: Cinayet, Gülen Cemaati’nin organize ettiği bir eylemse, keşfe gitme talimatını veren Trabzon Jandarma komutanı ve keşfi yapan görevliler de bu örgütün içinde mi? Hayır, Ali Öz, Okan Şimşek, Ergun Yorulmaz ve Gazi Günay’ın Gülen Cemaati ile herhangi bir ilişkisi tespit edilmedi. Örgüte üye olmaktan ceza verilmedi, Yargıtay bu yönde ceza talep etmedi.
- Erhan Tuncel’in muhbirlikten çıkarılması talebini yapan, 12 Eylül 2006 tarihli düzenlendiği söylenen F4 raporunu imha ettiği iddia edilen, Tuncel’den alınan bilgileri kayda geçmediğine inanılan Trabzon Emniyeti görevlileri Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar ve Onur Karakaya’nın da Gülen Cemaati ile ilişkisi tespit edilmedi. Örgüte üyelikten veya yardımdan ceza verilmesi istenmedi.
- Cinayet günü keşif yaptığı iddia edilen İstanbul Jandarmasından Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’un da Gülen Cemaati ile bir ilişkisi tespit edilmedi. Bu görevlilere de örgüt üyeliğinden ceza verilmedi.
- Yanlı raporlarla İstanbul Emniyetini suçlu göstermeye çalıştığı iddiasıyla terör örgütüne yardımdan ceza alan Şükrü Yıldız‘ın ve terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla ceza alan Mehmet Ali Özkılınç‘ın cezaları Yargıtay tarafından bozuldu ve beraat etmeleri gerektiği ifade edildi. Gülen Cemaati ile bir ilişkilerinin olmadığı ve raporlarının yanlış olmadığı tespit edildi.
Bir yandan cinayetin Gülen Cemaati’nin örgütsel faaliyeti olduğunu söyleyen Yargıtay, cinayete sebebiyet verdiği ve sonrasında olayın aydınlatılmasını engellediği düşünülen görevlilerin Gülen Cemaati ile ilişkisi olmadığına karar verdi.
O halde cinayeti işleyen Örgüt hangisi ve kimlerden oluşuyor ?
2
Müfettiş raporlarına ne oldu?
"Sanık Şükrü Yıldız yönünden, Fırat (Hrant) Dink'in öldürülmesi olayının sonrasında mülkiye müfettişi olarak hazırlamış olduğu raporlarda bilerek ve isteyerek FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım ettiğine;
Sanık Mehmet Ali Özkılınç yönünden, Fırat (Hrant) Dink'in öldürülmesi olayının sonrasında mülkiye müfettişi olarak rapor düzenlemesi ve ... nedenleriyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğuna;
Dair; dosya kapsamı itibariyle, mahkumiyetlerini gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, atılı suçlardan beraatleri yerine delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verildiği..."
2007-2008 yılları arasında Şükrü Yıldız ve Mehmet Ali Özkılınç tarafından kamu görevlilerinin sorumluluğunu inceleyen bir dizi müfettiş raporu hazırlandı. Olayların öncesini ve sonrasını aydınlatmaya çalışan bu raporlar, Gülen cemaati tarafından yönlendirildiği ve yanlı oldukları gerekçesiyle Aralık 2015’te başlayan Hrant Dink cinayeti davasında dikkate alınmadı. Üstelik, raporları hazırlayan Şükrü Yıldız’a terör örgütüne bilerek yardım etme suçundan, Mehmet Ali Özkılınç’a suçluyu kayırmak ve terör örgütüne üye olmak suçundan ceza verildi.
İstinaf mahkemesi, Mehmet Ali Özkılınç’ın suçluyu kayırma suçundan aldığı cezasını kaldırdı ve beraat ettirdi. Yargıtay da Şükrü Yıldız terör örgütüne yardım etmemiştir dedi. Özkılınç’ın terör örgütüne üye olmadığını ifade etti. Müfettişlerin üzerlerine atılan tüm suçlardan beraatleri talep edildi.
Müfettişlerin Gülen cemaatine üye olmadığı, yardım etmediği ve suçluları kayırmadığı, dolayısıyla hakkaniyetle rapor hazırladıkları kabul edildi. Buna rağmen, bu raporlar cinayetin aydınlatılmasında kullanılmadı ve sorumlulukların belirlenmesinde dikkate alınmadı. Bütün raporlarda aldığı istihbarata dayanarak gerekli çalışmayı yapmadığı ve üstelik cinayetten sonra sahte belge düzenlediği ortaya konulan İstanbul Emniyeti’nden hiçbir görevli ceza almadı.
3
İstinaf mahkemesi kararı yok sayıldı!
"Cinayet sonrasında yürütülen soruşturmalarda 12.09.2006 tarihli buluşma raporu ve bu raporda düzenlendiği belirtilen haber raporunu Fırat (Hrant) Dink cinayetinin işlendiği tarihten itibaren bütün soruşturma makamlarından gizlediği ve bu raporların yok edildiği..."
9 Haziran 2022 tarihinde İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. CEZA DAİRESİ tarafından verilen kararla Trabzon Emniyetinde görevli Faruk Sarı, Hasan Durmuşoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Onur Karakaya ve İstihbarat Daire başkanlığında görevli Ramazan AKYÜREK ile Ali Fuat Yılmazer hakkında resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçundan verilen ceza kaldırılarak beraatlerine karar verilmiştir.
Bu kararın gerekçesi ise şu şekildedir: “İddiaya konu F4 belgesinin düzenlendiği, içeriğinin ne olduğu, yok edilmiş veya gizlenmiş ise kim tarafından yapıldığı ya da yaptırıldığı hususlarında hiçbir delil bulunmadığından atılı iddia ispatlanamamış, bu suç yönünden sanıklar hakkındaki ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükümleri kaldırılarak sanıkların beraatlerine karar verilmiştir“
Buna rağmen Yargıtay, İstinaf Mahkemesinin kesinleşen kararını dikkate almayıp ısrarla resmi belge gizleme iddiasıyla Akyürek ve Yılmazer’e suç isnadında bulunmaktadır.
Bunun iki açıklaması olabilir: Ya Yargıtay, ilk derece mahkemesinin kararını hiç incelemeden kopyala-yapıştır bir karar verdi. Ya da Can Atalay konusunda Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan bu Yargıtay heyeti, bir hukuk garabetine daha imza attı. Ya da her ikisi…
Yargıtay Kararı İncelemesi
Yargıtay'ın Dink davasıyla ilgili çelişkili ifadeler, mantıksız çıkarımlar ve temelsiz iddialarla oluşturulan hikâyesini cümle cümle analiz ediyoruz.
Sanık RAMAZAN AKYÜREK‘in;
- Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevini yürüttüğü esnada Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına imzası ile gönderdiği 17.02.2006 tarihli ve 027246 sayılı yazı ve ekindeki görüşme raporu içeriğinden Fırat (Hrant) Dink’in ne pahasına olursa olsun Yasin Hayal tarafından öldürüleceği bilgisine bizzat vakıf olduğu halde, 2006 yılı Mayıs ayında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevine atandıktan sonra cinayet tasarısı konusunda Emniyet tarafından bilgi alınabilecek tek yardımcı istihbarat elemanı olan Erhan Tuncel’in Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından yardımcı istihbarat elemanlığı görevinden düşüm talebini 2006 yılı Kasım ayında kabul edip onayladığı, bu işlemle hedefin korunması adına artık hiçbir bilgi kaynağı kalmayacağının basit bir muhakeme ile dahi öngörülmesine rağmen bu işlemi gerçekleştirdiği, kendisinin imzalayıp gönderdiği kesin öldürme bilgisini içeren istihbari bilgilere vakıf olduğu halde, yapmış olduğu bu düşüm işlemi ile cinayetin işlenmesinin önündeki engelleri kaldırdığı,
- İstihbarat doğrultusunda açık ve yakın tehlike altında bulunan Fırat (Hrant) Dink’in yaşam hakkını korumak için bildirim yükümlülüğünü de yerine getirmediği,
- Cinayeti işleyecek olan gruba Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı organizesinde operasyonel faaliyet yaptırmadığı,
- Hedefin İstanbul’da yaşaması ve eylemi gerçekleştirecek olan suç örgütünün Trabzon ilinde bulunması nedeniyle birden fazla ili ilgilendiren bu tür durumlarda Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının bir nevi hakem görevi yürütmek suretiyle Trabzon’a eylemi tasarlayan grubun yakalanması için operasyon yaptırması, İstanbul’a da hedefin korunması için bilgi vermesi gerekirken her iki yükümlülüğünü de yerine getirmediği,
- 01.2007 tarihinde Hrant Dink cinayeti işlendikten hemen sonra Emniyet personeli Muhittin Zenit vasıtasıyla yardımcı istihbarat elemanlığından düşümü yapılan Erhan Tuncel’e ulaşarak Hrant Dink cinayetine ilişkin bilgileri teyit etmesine rağmen aynı gün geldiği İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde cinayeti çözmek ve faillerinin kimliğini tespit etmek için çalışan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerine ve bu konuda kendisine Trabzon eski Emniyet Müdürü olduğu için bilgisi olup olmadığını soran Celalettin Cerrah’a ”bir şey bilmiyorum” diyerek İstanbul ilinden ayrıldığı,
- Tanık A. L.’nin beyanlarından da anlaşılacağı üzere 19.01.2007 tarihinde İstihbarat Daire Başkanlığına ait İstihbarat Değerlendirme Programında Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e karşı eylem yapılacağı bilgisini içeren Hrant Dink sorgu sayfasını da diğer sanık Ali Fuat Yılmazer ile kapattırdığı,
- Cinayet sonrasında diğer sanıklarla örgütlü olduğu anlaşılan davranışlarıyla bu kez cinayet ile ilgili mülkiye müfettişlerince yapılan soruşturma sırasında Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderilen yazı gereğince İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından yazılan yazıda belirtilen Yasin Hayal’e ait telefon numarası üzerinden araştırma yapıldığı tespit edilmesine rağmen sanık tarafından müfettişlere gönderilen 06.03.2008 tarihli yazı ile ”Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünün 17.02.2006 tarihli yazısında belirtilen Yasin Hayal’in kullandığı 05387… no’lu telefon hattında 12.02.2006 tarihi ile cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihleri arasında İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından herhangi bir teknik çalışma yapılmadığı ekteki log kayıtlarından anlaşılmaktadır” bilgisini vermek suretiyle sorumluluktan kurtulmaya ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünü sorumlu göstermeye çalıştığı,
- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının haber almaya ilişkin C-2 Şubesi ile Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğündeki bir kısım kamu görevlilerinin Fırat (Hrant) Dink cinayetindeki sorumluluklarını gizlemek için bilirkişiler Levent Yarımel ve Durmuş Demirbaş tarafından İstihbarat Daire Başkanlığına hitaben düzenlenen 16.02.2008 tarihli yazıda bu konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler istenmesine rağmen istenen bilgi ve belgeleri karşılamadığı, 02.2008 tarihli yazı ile İstihbarat Daire Başkanlığına başvuran bilirkişi Levent Yarımel’e ”bu yazı bizi yakar, sen ne yapıyorsun” diyerek cinayetin çözümü konusunda istenen yardımcı istihbarat elemanı ile yapılan buluşmalara konu görüşme raporlarını ve bunların kaydına dair log kayıtlarını vermediği,
- İşlenen cinayetle ilgili olarak fail Ogün Samast’ın ifadeleri uyarınca cinayet öncesinde de Yasin Hayal’in suç örgütünü destekleyip teşvik ettiği,
- Cinayetin işlenmesi anında İstanbul İl Jandarma görevlisi olan diğer sanık Muharrem Demirkale ve sorumluluğu kabul edilen diğer sanıkların fail Ogün Samast’ı yakın takibe aldığı, sanığın tüm bu cinayet sürecini de örgütsel organizasyon ve iş bölümü çerçevesinde diğer sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Muharrem Demirkale öncülüğünde takip ettirdiği,
- Cinayet sonrasında yürütülen soruşturmalarda 12.09.2006 tarihli buluşma raporu ve bu raporda düzenlendiği belirtilen haber raporunu Fırat (Hrant) Dink cinayetinin işlendiği tarihten itibaren bütün soruşturma makamlarından gizlediği ve bu raporların yok edildiği,
- Yine Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü olan diğer sanık Faruk Sarı’nın beyanına göre Fırat (Hrant) Dink cinayetinin faillerinin ve yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel’in rolünün İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerine “Hrant Dink cinayetinin sorumluluğunun İstanbul Emniyet Müdürlüğünde kalması için açıklamaması” talimatını verdiği,
- Örgüt tarafından yapılması planlanan Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının önünde engel olarak görülen ve Ergenekon ile Balyoz operasyonlarının merkezi olarak düşünülen İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne Ali Fuat Yılmazer’in atanmasını sağlamak için o tarihlerde İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler’in, Fırat (Hrant) Dink cinayetinden 6 gün önce Ankara’ya Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına çağırarak kendisinden İstanbul’u terk etmesini istediği,
- Fırat (Hrant) Dink cinayeti sonrasında da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından Fırat (Hrant) Dink cinayetinin Ergenekon soruşturmasına bağlanarak bu soruşturmaya delil oluşturulmaya çalışıldığı,
kanaatine varılmıştır.
Sanık ALİ FUAT YILMAZER‘in;
- Yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel tarafından bilgi verilmesi üzerine hazırlanan 15.02.2006 tarihli haber raporunun ise; “Yasin Hayal’in ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldüreceği” bilgisini içerdiği, bu bilgi üzerine İstihbarat Değerlendirme Programı ve hedef şahıslar programına derhal kayden bilginin girilmesi ile planlı istihbarat operasyonu uygulaması yapılarak eylemin önceden önlenmesini sağlamakla görevli şubenin sorumlu müdürü olduğu halde, bunlardan hiçbirini yapmadığı,
- Söz konusu haber raporlarını sorumlu amirleri Vedat Yavuz, Necmettin Emre ve Sabri Uzun’a dahi sunmayıp, bu kişilerden örgütsel amaçla gizleyerek Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından alınması gereken koruma tedbirlerinin de uygulanmasına engel olduğu,
- Bununla birlikte 2006 yılı Kasım ayında bu kez Erhan Tuncel’in yardımcı istihbarat elemanlığı görevinden düşümünün Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığından talep edilmesi üzerine bunun da kabul edilmesini diğer sanık Ramazan Akyürek ile birlikte sağladığı, bu yardımcı istihbarat elemanlığı görevinden düşüm onayında sanığın ve sorumlusu olduğu şubenin bilgi ve takibinin olduğu, Fırat (Hrant) Dink’in öldürüleceğine ilişkin haber alma raporlarına konu yardımcı istihbarat elemanından sorumlu olan haber alma şubesinin bilgisi ve onayı olmadan doğrudan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı tarafından bunun kabul edilmesinin beklenemeyeceği, ayrıca mezkur cevap yazısının arşiv evrakı tespit edilemediğinden, hangi birim tarafından onaya sunulduğu hususu tespit edilemese dahi öncesi ve sonrası işlemleri ile bu onayı sağlayan birimin sanığın müdürlüğünü yaptığı şube olduğu, bu şekilde düşümü sağlanan yardımcı istihbarat elemanından haber almanın artık mümkün olmadığı ve yapılan işlemin amacının hedef şahsın cinayetinin fiilen gerçekleşmesini sağlamak olduğu,
- 2006 yılı Mayıs ayından itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevine atanan diğer sanık Ramazan Akyürek’in önceki görev yeri olan Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile irtibat halinde olduğu, bu şekilde sanığın da iş birliği içerisinde hareket ederek diğer sanık Ramazan Akyürek ile birlikte amaca yönelik gerçekleşen tüm eylemlere iştirak ettiği,
- Bu kapsamda Trabzon İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından son ana kadar takip edilen fail Ogün Samast’ın cinayetten 2 gün önce İstanbul iline gitmesinin ardından bu kez örgütün 2016 yılındaki darbe girişimi sırasında kolluk ile çatışması sırasında yaralanarak ele geçirilen ve darbe girişimine iştirak eden diğer sanık Muharrem Demirkale tarafından fail Ogün Samast’ın takibinin başladığı, Fail Ogün Samast’ın beyanları ve dosya kapsamındaki diğer tespitler ile de sabit olduğu üzere cinayet günü olay yerinde İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlileri tarafından fail Ogün Samast’ın takip edildiği,
- Cinayetin hemen öncesinde fail Ogün Samast’ın Yasin Hayal’i telefonla aradığı ve kendisini siyah Renault marka araçla takip edenlerin olduğunu söylediği, buna karşılık Yasin Hayal’in de onlar bizden şeklinde beyanda bulunduğu,
- Diğer sanık Muharrem Demirkale ile sanık Ali Fuat Yılmazer’in daha önceden beri irtibatlı oldukları,
- Faili takip eden kişilerin olay günü de dahil olmak üzere sanık Ali Fuat Yılmazer ile irtibat halindeki sanık Muharrem Demirkale’nin emir ve komutasındaki unsur elemanları olduğu ve bu takibin sanık Muharrem Demirkale tarafından yaptırıldığı, cinayetten 10-15 dakika sonra olay yerine çok yakın mesafede bulunan diğer sanık Muharrem Demirkale ile sanık Ali Fuat Yılmazer’in telefon görüşmesi yapmaları ile cinayet hakkında bilgi alışverişinde bulunduklarının anlaşıldığı,
- Bütün bu tespitler çerçevesinde cinayet eyleminin sanığın da dahil olduğu FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından takip edilip, cinayetin işlenmesinin tasarlandığının sübuta erdiği,
- Yine cinayet sonrası İstihbarat Değerlendirme Programı’nın kapattırıldığının aynı yerde görev yapan tanık A. L.’nin beyanları ile de sabit olduğu, bu programın kayıt yeri olan birimin sorumlusunun da sanık Ali Fuat Yılmazer olduğu, bu şekilde sanığın cinayet öncesine ilişkin mevcut istihbari bilgilerden Emniyet birimleri tarafından haberdar olunmasına ve dolayısıyla kendisinin de dahil olduğu sorumlu kişilerin deşifre edilmesine engel olmaya çalıştığı,
- Yine 2006 yılı Haziran ayında sanık Ali Fuat Yılmazer’in de oluşumunda katkısının bulunduğu ve yasal olmayan bir şekilde mevzuat dışı çalışan, gizli bir yapılanma olan C-5 Bürosunun oluşturulduğu, başlangıçta bu gizli birimde sadece komiser ve komiser yardımcılarının yalıtılmış bir ortamda görevli olmayan emniyet personelinin girmesinin yasaklandığı bir odada görev yaptıkları, polis memurlarını sadece getir ve götür işlerinde kullandıkları, bu odaya girmelerine izin verilmediği, Hrant Dink cinayeti, Rahip Santora cinayeti, Zirve Yayınevi cinayetleri, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları ile ülke gündeminde önemli yer bulan tüm olaylara bu büronun baktığı, yapılması planlanan Ergenekon, Balyoz ve benzeri operasyonların alt yapısının burada hazırlandığının söz konusu gizli büroya düşümü yapılan onlarca evraktan anlaşıldığı,
- Cinayet sonrasında İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün ihmalinin bulunduğu ileri sürülerek kendilerinin sorumluluğuna engel olunması amacıyla saklanan ve ortadan kaldırılan bazı evraklar sayesinde gerçeği yansıtmayacak şekilde düzenlenmesi sağlanan raporlarla İstihbarat Daire Başkanlığı yöneticileri olan Coşgun Çakar ve Ramazan Akyürek’in fikir birliği kapsamında İstanbul İl Emniyet İstihbarat Müdürlüğü görevinden almak istedikleri Ahmet İlhan Güler’in yerine sanık Ali Fuat Yılmazer’in atanmasını sağladıkları,
- Sanığın daha sonrasında Başbakanlık müfettişlerine de baskı kurarak ”Başbakan, Hrant Dink cinayetini araştırtacağına, Ergenekon davasına sahip çıksın” şeklinde beyanda bulunduğu, sorumluluklarının ortaya çıkacağı endişesiyle önleyici tavırlar sergilediği, görüşülmesi istenen kişilerle müfettişleri görüştürmediği,
- Ayrıca gizlenen veya imha edilen, bu nedenle ortaya çıkarılamayan 2006 yılı Kasım ayında yardımcı istihbarat elemanlığı görevinden düşümü yapılmadan önce yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel’in ayrıntılı beyanlarını içeren 12.09.2006 tarihli görüşme raporunda cinayetin kim tarafından kime yönelik işleneceğine ilişkin istihbari bilgilere sanık tarafından da vakıf olunduğu halde, bu raporun gizlendiği ya da yok edildiği,
- Yine 15.02.2006 tarihli diğer raporun da İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne esasından farklı şekilde iletildiği ve ekinde yardımcı istihbarat elemanı ile görüşme içeriği gönderilmediği, bu nedenle İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Hrant Dink’in korumaya alınmasına yönelik herhangi bir işlem yapılamadığı, bu şekilde yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel ile yapılan görüşme içeriğinin gönderilmesinden 2 farklı ili kapsayan eylemler söz konusu olması nedeniyle mevcut uygulama gereği Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının deyim yerindeyse hakem görevi görmek suretiyle tüm bilgileri her iki ile de vermesi gerekirken, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne yardımcı istihbarat elemanı ile görüşülmesine dair bilgi verilmesinin sağlanmadığı,
- Örgüt mensupları haricinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında başka yetkili kimseye bilgi verilmediği, elde edilen cinayete ilişkin bilgilerin yönlendirme ve kendilerini deşifre edecek mahiyette olanlarının da gizlenmesi suretiyle cinayetin, sorumlu olduğu tespit edilen diğer sanıklarla birlikte FETÖ/PDY’nin örgütsel organizasyonu ve iş bölümü kapsamında suç örgütü olan Yasin Hayal ve grubu tarafından gerçekleştirilmesinin sağlandığı
Sanık MUHARREM DEMİRKALE‘nin;
- Olay tarihlerinde İstanbul İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü Bölücü Örgüt Faaliyetleri TİM Komutanı Yüzbaşı olan sanığın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi esnasında Ankara’da Jandarma Genel Komutanlığı binasında darbeciler tarafında Yarbay olarak yer aldığı,
- Ayrıca dosya kapsamı itibariyle Fırat (Hrant) Dink cinayetinin tasarlanması ve organizasyonu sürecine de katıldığı,
- Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlileri Okan Şimşek, Gazi Günay ve Ergün Yorulmaz’ın 09.08.2006 tarihinde Fırat (Hrant) Dink’in Bakırköy ilçesinde bulunan konutu ve sahibi olduğu Beyaz Adam Yayıncılık ünvanlı iş yerinin çevresinde keşif faaliyetinde bulundukları, bu keşif faaliyeti sırasında Trabzon’dan gelen ekibin, sanık Muharrem Demirkale ile de irtibatlı olduğu, bu dönemde sanık Muharrem Demirkale’nin Hrant Dink’in Bakırköy ilçesinde bulunan konutunun yakınlarına gittiğinin HTS kayıtları ve sinyal bilgilerinden tespit edildiği,
- Ayrıca sanığın cinayet günü olay yerinde bulunan Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlilerini koordine ettiği,
- Bu kapsamda HTS tespit tutanak içerikleri incelendiğinde; Hrant Dink cinayetinden önce keşif amacı ile Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlilerinin İstanbul’a geldiği, bu bağlamda İstanbul’da yapılacak olan keşfin hemen 2 gün öncesinde 07.08.2006 tarihinde saat 11:33’te Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlisi diğer sanık Okan Şimşek ile İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü Bölücü Faaliyetler TİM Komutanı sanık Muharrem Demirkale’nin telefonda görüştüğünün tespit edildiği,
- Ayrıca sanık Muharrem Demirkale’nin kullanımında bulunan 05052… numaralı hattın cinayet günü olan 19.01.2007 tarihine ait HTS kayıtları incelendiğinde; saat 11:03:44’te Ecevit Emir ile 119 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Büyükdere Caddesi No: 13 Tahir Ağa Çeşme Sokak Ayazağa İş Merkezi Maslak/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 12:14:14’te Ali Göral Gümüşdere ile 14 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Büyükdere Caddesi No: 13 Tahir Ağa Çeşme Sokak Ayazağa İş Merkezi Maslak/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 12:40:00’da Veli Ateş ile 42 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 14:24:33’te Aycan Oktaylar ile 350 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Dikilitaş Mahallesi Barbaros Bulvarı Balmumcu/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 14:35:37’de Emre Cingöz ile 215 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında TEK Zincirlikuyu Trafo Binası Müselles Sokak No: 40 Zincirlikuyu/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 14:38:24’te Ahmet Gökhan Kayacan ile 34 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:17:03’te Aylin Erkin ile 1 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:27:10’da Ecevit Emir ile 45 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:32:46’da Emre Cingöz ile 38 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Afet Yolal Camii Şerifi Levent Caddesi Sümbül Sokak Etiler/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:34:27’de Metin Canbay ile 123 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:40:25’te Yavuz Karakaya ile 25 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:44:13’te Adem Sarıgöl ile 43 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Esentepe Mahallesi Kore Şehitleri Caddesi Çizik Han No:33/5 Şişli/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 15:46:25’te Menderes Çimen adına kayıtlı Ali Fuat Yılmazer tarafından kullanılan hat ile 44 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Esentepe Mahallesi Kore Şehitleri CaddesiÇizik Han No: 33/5 Şişli/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 16:06:19’da Erdal Turna ile 129 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 16:41:32’da Erol Demirhan ile 39 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 16:42:29’da Metin Canbay ile 134 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Nispetiye Caddesi No: 6 Levent/İstanbul adresinden baz verdiği, saat 16:47:36’da Ali Barış Sevindik ile 25 saniye süren bir görüşme yaptığı, bu görüşme sırasında Esentepe Mahallesi Kore Şehitleri Caddesi Çizik Han No: 33/5 Şişli/İstanbul adresinden baz verdiği, Muharrem Demirkale’nin 05052… numaralı hattı üzerinden FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan meslekten ihraç edilen eski özel yetkili firari Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz adına kayıtlı 05052… numaralı hatla cinayetten 1 gün önce 18.01.2007 tarihinde 3 kez, Fırat (Hrant) Dink cinayetinden 1 gün sonra 20.01.2007 tarihinde 2 kez olmak üzere toplam 5 kez görüşme yaptığı,
- Yine Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olarak görev yapan ve Menderes Çimen adına kayıtlı telefon hattını kullanan Ali Fuat Yılmazer, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli Müdür ve Müdür Yardımcıları Erol Demirhan ve Metin Canbay ile telefon irtibatlarının bulunduğu, sanığın 17.01.2007, 18.01.2007 ve 21.01.2007 tarihlerinde İspanya ülkesinden bir telefon numarasından ve Ekim 2006-Mart 2007 tarihleri arasında Zimbabwe ülkesindeki bir numaradan mesaj aldığı,
- İstanbul İl Jandarma Komutanlığı tarafından dosyaya gönderilen İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Personeli Görevlendirme Kayıt Defteri incelendiğinde; sanık Muharrem Demirkale’ye Abdullah Dinç’in şoförlüğünde cinayet günü olan 19.01.2007 tarihinde saat 12:15-15:00 arasında Jandarma Bölge Komutanlığı Dispanseri’ne muayene için Beşiktaş-Balmumcu bölgesine görevlendirme yazıldığı, olay yeri ile Beşiktaş Balmumcu’daki Jandarma tesisinin çok yakın yerlerde bulundukları, Abdullah Dinç’in beyanında; ”sanık Muharrem Demirkale’nin hasta olduğunu beyan ettiği için kendisini Beşiktaş-Balmumcu adresine bıraktığını, görevlendirme yazısını yazmadığını, Muharrem Demirkale’nin komutanı da olması nedeniyle talimatı ile kendisini Beşiktaş-Balmumcu’ya bıraktığını” beyan ettiği,
- Sanığın 19.01.2007 tarihli HTS kayıtlarına göre sanığın kullanımındaki numaranın sabah saatlerinden itibaren akşam geç saatlere kadar Maslak, Levent, Şişli ve Zincirlikuyu’da bulunan baz istasyonlarından sinyal aldığının tespit edildiği, bu tespitle sanığın hasta olduğunu beyan ettiği halde, sabit bir adreste dinlenmediğinin görüldüğü,
- Baz kayıtları incelendiğinde cinayet saatinden hemen sonra sanığın, Yavuz Karakaya, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Metin Canbay gibi örgüt mensupları ile telefon irtibatının bulunduğu,
- HTS kayıtları göz önüne alındığında sanığın ”ağır hastaydım” şeklindeki savunmasının gerçeği yansıtmadığı, yine görevlendirme defterindeki görevlendirme yazısının da gerçeği yansıtmadığı, sonradan doldurulduğu,
- Hasta olan bir kişinin kendisine görevlendirme yazmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, şayet bir hastalık söz konusu ise mazeret izninin talep edilmesi gerektiği, dolayısı ile görevlendirme yazısının bu yönüyle de gerçeği yansıtmadığı, sanığın olay mahalline gitmek için bu tür bir senaryo tertip ettiği,
- Fırat (Hrant) Dink’in öldürüleceğine dair istihbari bilginin 2006 yılında yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncer’den alındığı ve bu konuda görüşme raporları hazırlanarak Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na bildirildiği, yine Coşkun İğci tarafından da Trabzon Jandarma İstihbarat görevlilerine cinayetin işleneceğinin bildirildiği,
- Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlilerinin İstanbul’da yapmış oldukları keşif tarihinde cinayetin işleneceğini bildikleri, Trabzon İl Jandarma İstihbarat görevlisi olan ve İstanbul’a keşfe gelen Okan Şimşek’in HTS kayıtları incelendiğinde İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlisi olan Astsubay Kıdemli Başçavuş Şeref Ateş ve sanık Muharrem Demirkale ile irtibatta olduğu,
- Firari eski Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ile bu sıklıkla telefon iletişiminin olmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, olay tarihinden bir gün öncesi ve bir gün sonrası görüşmelerinin rastlantı ile izahının mümkün olmadığı, üst düzey örgüt mensupları olan Zekeriya Öz, Ali Fuat Yılmazer, Metin Canbay ve Erol Demirhan ile sanığın olay tarihlerinde görüşmesinin normal olmadığı ve örgütsel amaçlı olduğu,
- Sanık Muharrem Demirkale’nin cinayet gününe, öncesine ve sonrasına ait iletişim ve baz bilgilerinin, sanığın cinayetin her safhasından haberdar olduğunu, cinayetin öncesinde ve sonrasında sorumluluğu kabul edilen diğer sanıkların koordinesini sağladığını gösterdiği,
- Örgüt mensupları ile yaptığı görüşmelerin planlama, bilgilendirme ve bilgi edinme amaçlı yapıldığı, bu görüşmelerin cinayet öncesi planlama ve cinayet sonrası gelişecek olaylar ile ilgili gerçekleştirildiği, dolayısıyla bir organizasyonun ve planlama sürecinin olduğunun kabul edildiği,
- Emre Cingöz’ün beyanında; ”sanık Muharrem Demirkale’nin Eylül 2005 ila Eylül 2008 arasında bağlı bulunduğu birimde TİM Komutanlığı yaptığını, onun da Ali Barış Sevindik’e bağlı olduğunu, ancak Muharrem Demirkale’nin farklı özelliğinin o zamana kadar yok sayılabilecek nitelikte olan Emniyet ve MİT’le görev diyaloglarını üst seviyede tutmak olduğunu” beyan ettiği,
- Yine Yusuf Bozca’nın beyanında; ”sanık Muharrem Demirkale’nin MİT, Emniyet, Cumhuriyet savcısı, Paşa gibi üst rütbelilerle devamlı irtibat halinde olduğunu, aynı birimde görev yapan bazı personellere sanığın özel ilgi gösterdiğini, bazı işleri sadece bu personellere yaptırdığını, kendinden rütbece küçük Şeref Ateş ve Yavuz Karakaya’ya abi diye hitap ettiğini, Muharrem Demirkale’nin ve onunla aynı görüşe sahip olan TSK personellerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde dahili olduklarını düşündüğünü” beyan ettiği,
- Dosya sanığı olan ancak yargılama esnasında vefat eden Şeref Ateş’in cinayet tarihi olan 19.01.2007’deki HTS kayıtları incelendiğinde 19.01.2007 tarihinde saat 13:01:12’de Şeref Ateş’in kullanımında bulunan 05052… numaralı hattına Zimbabwe ülkesine ait olan 2639… numaralı uluslararası hattan mesaj aldığı, cinayetin planlanması ve icrası aşamalarında diğer sanık Okan Şimşek ile Şeref Ateş ve sanık Muharrem Demirkale’nin iletişim halinde oldukları,
- Olay günü sanık Şeref Ateş’in devamlı olarak sanık Muharrem’in TİM Komutanı olduğu birimin unsur elemanları ile irtibatta olduğu,
- Sanık Muharrem Demirkale, Yavuz Karakaya ile Şeref Ateş’in cinayetin gerçekleşmesinde beraber hareket ettikleri,
- Sanık Şeref’in dikkat çekmemek adına dolaylı yollardan sanık Muharrem’e ulaşıp, koordineyi sağladığı,
- Sanık Muharrem Demirkale’nin Fırat (Hrant) Dink cinayetinin işlendiği tarihte İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü Bölücü Faaliyetler TİM Komutanı olarak görev yaptığı,
- Diğer sanıklar İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlileri Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’un da görev kayıt defterine göre farklı yerlerde bulunmaları gerekirken cinayet mahalli ve çevresinde bulunduklarının cep telefonu sinyal baz bilgileri ile tespit edildiği,
- Bu tespitlerin sanıkların organizeli şekilde hareket ettiklerini ortaya koyduğu,
- Sanığın 1990’lı yıllardan itibaren örgüt içinde bulunduğuna ilişkin birçok tanık beyanı bulunduğu,
- Azınlıklar ile Türk vatandaşlar arasında suni bir gerginlik ve bu gerginlikle birlikte güvensizlik ortamının oluşturulması, bu ortamın uluslararası alanda da gündeme gelmesi, olanların sorumlusu olarak AK Parti Hükümeti’nin gösterilmesinin ve yıpratılmasının amaçlandığı,
- Sanık Muharrem Demirkale’nin de içinde bulunduğu İstanbul ve Trabzon Jandarma İstihbarat görevlileri tarafından cinayet tarihinden önce Fırat (Hrant) Dink’in ev ve iş yerlerinde keşiflerin yapıldığı,
- Cinayet günü ise fail Ogün Samast’ın an ve an takibinin yapılması ile cinayetin işlendiği,
- Cinayetin öncesinde ve sonrasında sanık Muharrem Demirkale tarafından Jandarma ve Emniyet İstihbarat görevlileri ve firari eski Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ile iletişim kurularak cinayetin işlenmesi ve sonuçları hakkında değerlendirme yaptığı,
- Sanığın cinayet saatinde iş yerinde değil Balmumcu’da olduğu anlaşılmakla,
- Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde sanığın bu cinayetin işlenmesinde koordinasyonu sağladığı, cinayetin faili olan Ogün Samast’ın beyanında; ”…İstanbul’a gerçekten tek başıma geldim. İstanbul’a geldikten sonra otogardan dayımın evine gittim bir gece kaldım. Olay günü Şişli’ye gittim ve adresi buldum. Bir internet kafe aradım, o sırada Halaskargazi Caddesine ve sanırsam sonradan öğrendiğim kadarı ile Şafak Sokak’ta iki şahsın beni takip ettiğini ve sürekli benimle birlikte hareket ettiklerini gördüm. Bunun üzerine oradaki ankesörlü telefondan Yasin Hayal’in telefonunu aradım, abi beni takip edenler var, polis var sanki arkamda dedim, Yasin bilmiş ve kendinden emin bir şekilde bana olabilir, onlar bizden dedi…” şeklinde beyanda bulunduğu,
- İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlendirme defterinde sanıklar Muharrem Demirkale ile Abdullah Dinç’e cinayet günü olan 19.01.2007 günü saat 12:15-15:00 arasında Jandarma Bölge Komutanlığı Dispanseri’nde muayene için Beşiktaş-Balmumcu bölgesine görevlendirme yazıldığı, bu sayede sanık Muharrem Demirkale’nin cinayet saatinde Beşiktaş-Balmumcu adresinde olduğu ve bu yerin, cinayetin gerçekleştiği yere çok yakın olduğu,
- Yine İstanbul İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün istihbarat personeli görevlendirme kayıt defterine göre 19.01.2007 günü saat 10.30 ila 18.00 saatleri arasında diğer sanıklar Bekir Yokuş ile Yavuz Karakaya’nın Renault Clio Symbol araç ile Beykoz ve Kartal’da görevli olduğunun belirtildiği, baz kayıtları ve HTS kayıtları tetkik edildiğinde ise 19.01.2007 günü diğer sanık Yavuz Karakaya’nın saat 13:43 ila 13:52 civarında Adnan Menderes Bulvarı Topkapı çevresindeki baz istasyonlarından sinyal verdiği, saat 15:40’a kadar baz sinyali vermediği, aynı şekilde diğer sanık Bekir Yokuş’un telefonunun da saat 11:48:25 ila 17:38:44 arasında baz sinyali vermediğinin tespit edildiği, diğer sanık Bekir Yokuş ile birlikte göreve çıkan diğer sanık Yavuz Karakaya’nın HTS kayıtlarına göre 15:40:25’te Muharrem Demirkale ile 25 saniye süren bir görüşme yaptığı, olayın olduğu saatte birlikte göreve çıkan sanıklar Bekir Yokuş ve Yavuz Karakaya’nın aynı anda telefonlarının kapalı olmasının rastlantıyla izahının mümkün olmadığı,
- Sanıkların olay saatinde telefonlarını kapalı tutmalarındaki amacın, baz ve HTS kayıtlarına göre yerlerinin tespit edilmesini önlemek olduğu, yine diğer sanık Yavuz Karakaya’nın cinayetin hemen sonrasında sanık Muharrem Demirkale’yi aramasının da bu koordinenin sanık Muharrem Demirkale tarafından yapıldığını ortaya koyduğu kanaatine varılmıştır.
Yargıtay Heyeti kimlerden oluşuyor?
Yargıtay 3. Ceza dairesi başkan Muhsin Şentürk ve üye hakimler Hakan Yüksel, Ali Nevzat Açıkgöz, Nazım Durmaz ve Oğuz Dik‘ten oluşmaktadır.
Bu daire Anayasa Mahkemesinin Can Atalay’ın tahliyesine ilişkin “hak ihlali” kararını tanımayarak uygulanmasını engelledi. Türkiye’de ilk defa Anayasa Mahkemesinin kararı başka bir yargı organı (Yargıtay) tarafından hukuk sistemi içinde tanınmadı. Kararı veren hakimler hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Heyetin dikkat çeken başka özelliği ise Muhsin Şentürk’ün başkanlığındaki dairenin tamamı, AKP’nin desteklediği Yargıda Birlik Platformu üyelerinden oluşuyor. Üye hakim Ali Nevzat Açıkgöz halen Yargıda Birlik Platformunun başkanlığını yapmaktadır.(Ocak 2024)
Muhsin Şentürk’ün başkan olarak görev yaptığı dairenin 15 Temmuz sonrasında onadığı dosyalarının tamamına yakını hakkında AİHM tarafından hak ihlali karar verildi. Bu da özellikle AKP ‘nin siyasi çıkarları doğrultusunda hareket eden mahkemenin hukuki degerlendirmeden çok siyasi değerlendirme yaptığını göstermektedir. (Yalçınkaya Türkiye kararı)
Heyet içindeki son dönemde Yargıtay üyeliğine atanan üyelerin ardından Anadolu ajansında “Gülen cemaaatiyle aktif mücadele eden hakimler Yargıtay’a atandı” başlığıyla haber yapıldı.
Bu daireye atanmanın kriteri olarak Gülen Cemaatiyle aktif mücadele gibi bir değerlendirme yapılması mahkemeden çok siyasi bir organ olduğu değerlendirmesine neden olmuştur.