TR

ENG

Dönemin Trabzon il Emniyet Müdürü ve İstihbarat Dairesi Başkanı olan Ramazan Akyürek, Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-a maddesi gereğince ‘Tasarlayarak Adam Öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ayrıca ‘Resmi Belgede Sahtecilik’ suçundan da 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Öte yandan, ‘Resmi Belgeyi Bozmak, Yok Etmek veya Gizlemek’ suçundan aldığı 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası konusunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ilgili mahkumiyeti önce bozmuş, ardından yaptığı yargılama neticesinde Akyürek’in bu suçtan beraatine karar vermiştir.

Akyürek’e yöneltilen suçlamalar ve iddialar arasında; istihbarat elemanının düşümünü onaylamak, tehlikeyi öngörmeyerek bilgi kaynaklarını ortadan kaldırmak, Daire Başkanı olarak hakem rolünün gereklerini yerine getirmemek, cinayet sonrası İstanbul’a bilgi akışını engellemek, cinayet günü İDP sorgu ekranını kapatmak, soruşturmayı etkilemek amacıyla bilgi ve belgeleri gizlemek, failleri teşvik etmek, faili olay günü takip ettirmek, sahte belge düzenlemek, cinayeti Ergenekon soruşturması ile ilişkilendirmeye çalışmak ve en önemlisi Ergenekon soruşturmalarının önünü açmak için İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünü ele geçirmek amacıyla bu cinayeti organize etmek gibi bir dizi suçlama veya daha doğru tabirle varsayım yer almaktadır. Bu analizde, bu iddiaların her birini detaylıca inceleyerek Akyürek’in savunmasını ve iddiaların arka planını ele alacağız.

Özetle:

İddia: Akyürek’e yöneltilen suçlamalar arasında bir muhbirin görevinin sonlandırılmasına onay vermek, tehlikeyi öngörememek, görevini etkin bir şekilde yerine getirmemek, cinayet sonrası bilgi akışını engellemek, kişisel çıkar sağlamak amacıyla evrakta sahtecilik ve cinayet organizasyonuna dahil olmak yer alıyor.

Hüküm: Trabzon eski İl Emniyet Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak ‘Kasten Adam Öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet, ‘Resmi Belgede Sahtecilik’ suçundan ise 7,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, ‘Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme’ suçundan verilen cezayı bozdu ve Akyürek’in bu suçtan beraatine karar verdi.

1) Tuncel’in YİE’likten düşümü

Akyürek 2006 yılında Erhan Tuncel’in muhbirlik statüsünün sona erdirilmesini onayladı, ancak belgeler kararı Trabzon’un aldığını gösteriyor ve Akyürek’in doğrudan sorumluluğu bulunmadığını gösteriyor.

Mahkeme kararında, Ramazan Akyürek’in Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevini yürütürken, Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı’na 17 Şubat 2006 tarihli yazı ile Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceği konusunda bilgi gönderdiği belirtilmiştir. Buna rağmen Akyürek’in, Mayıs 2006’da EGM İstihbarat Daire Başkanlığı’na atandıktan sonra, cinayetle ilgili bilgi sağlayabilecek tek istihbarat elemanı olan Erhan Tuncel’in Trabzon Emniyet İstihbaratı tarafından yapılan YIE’likten (yardımcı istihbarat elemanlığından) düşüm talebini Kasım 2006’da onayladığı iddia edilmiştir.

O dönem Trabzon İl Emniyet müdürü olan Ramazan Akyürek’in imzasıyla İDB’na gönderilen 17 Kasım 2004 tarihli evraktan da anlaşıldığı üzere, Erhan Tuncel’in, Mehmet Kurt kod adıyla yardımcı istihbarat elemanı yapılması 2004 yılındadır. 2 Aralık 2004’te Trabzon’un talebi İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun tarafından onaylanmış ve Erhan Tuncel deneme aşamasında bir eleman olarak kayda alınmıştır. 2006 yılının Mart ayında ise Tuncel, yine Akyürek imzasıyla gönderilen resmi yazı ile deneme safhasından, kalıcı istihbarat elemanlığı kategorisine alınmıştır. Akyürek’in 2006 yılında İstihbarat Daire Başkanlığı’na geçmesinin ardından yerine Reşat Altay Trabzon İl Emniyet Müdürü olarak atanmış ve bundan sonraki süreç Altay’ın sorumluluğu altında devam etmiştir.

Tuncel’in elemanlıktan çıkarılması konusunda ise, elemandan verim alınamadığı yönündeki 16 Kasım 2006 tarihli rapor, Trabzon İstihbarat Şube görevlileri tarafından yazılmıştır. Bu rapor üzerine Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay imzasıyla 17 Kasım 2006 tarihinde Tuncel’in elemanlıktan çıkarıldığı ve kayıtlardan düşümünün yapılmasının istendiğini belirten resmi yazı İDB’ye gönderilmiştir. 23 Kasım 2006 tarihli ve İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek imzalı resmi yazı ile de elemanın kayıtlardan düşümünün yapıldığı Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne bildirilmiştir.

Resmi evraklardan açıkça görüleceği üzere (belgeler, ekteki dökümanda gösterilmektedir)Tuncel’in elemanlıktan çıkarılması süreçlerinde Akyürek’in Trabzon’un kararını onaylamaktan öte bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Ancak, Akyürek’in, daha önce Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevinde bulunmuş olması nedeniyle, elemanlıktan çıkarılma sürecinde bilgisinin ve daha önemlisi onayının olması gerektiği iddia edilmektedir. Bu noktada analiz edilmesi gereken ana husus Akyürek’in elemanın elemanlıktan çıkarılma sürecine ne kadar dahil olduğu ve bu kararın cinayet davasında nasıl bir rol oynadığıdır. İlk olarak belirtmek gerekir ki, Tuncel’in elemanlıktan çıkarılması kararı Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilmiş bir karardır. İstihbarat Daire Başkanlığı’nın rolü ise elemanlıktan çıkarılan Tuncel’in Başkanlık kayıtlarından düşümünü yapmaktır. İddiada bahsi geçen onay, verim alınamadığı için elemanlıktan çıkarma kararı ile ilgili değil, Başkanlık kayıtlarından düşümünün yapılmasına dairdir. Öte yandan, elemanlıktan çıkarma kararının cinayet davasında sorumlulukları belirlemede önemli bir argüman olduğu iddia ediliyorsa, rutin bir kayıttan düşme işlemini yapan İstihbarat Daire Başkanlığı personeli değil, elemanlıktan çıkarma kararını veren Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü personelinin bu konuda sorumlu olacağı açıktır. Ancak, dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü olan ve 17 Kasım 2006 tarihli elemanlıktan çıkarma kararını içeren resmi yazıyı imzalayarak İstihbarat Daire Başkanlığına gönderen Reşat Altay hakkında beraat kararı verildiğini not etmek gerekmektedir.

2) Bilgi kaynağının kesilmesi

Akyürek, Dink’e yönelik cinayet tehdidini bilmesine rağmen Tuncel’in görevden alınmasını onayladı, ancak birden fazla istihbarat kaynağının mevcut olduğu ve İstanbul’un zaten bilgilendirildiği gerçeği bu iddia ile çelişiyor.

İddiaya göre, Ramazan Akyürek, Hrant Dink’in öldürüleceği yönünde kesin bilgilere sahip olmasına rağmen, Tuncel’in elemanlıktan düşüşünü onaylayarak bilgi kaynaklarını ortadan kaldıran bir işlem gerçekleştirmiştir. Bu işlemin, basit bir muhakeme ile bile Dink’in yaşamı için oluşan tehlikenin artacağını öngörülebileceğini göz önünde bulundurarak, bu düşüm işlemiyle cinayetin işlenmesine yol açtığı iddia edilmektedir. Ayrıca, açık ve yakın tehlike altında olan Hrant Dink’in yaşam hakkını koruma konusunda kanundan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmediği öne sürülmektedir.

Ramazan Akyürek’e yöneltilen suçlamalardan biri, Hrant Dink’in öldürülme tehlikesini bilmesine rağmen, elemanı Erhan Tuncel’in elemanlıktan düşüşünü onaylaması ve bu nedenle cinayetin işlenmesine zemin hazırladığı iddiasıdır. Ancak, bu iddiayı değerlendirdiğimizde, daha kapsamlı bir perspektifin göz önüne alınması gerektiğini görüyoruz.

Öncelikle, resmi süreçlerin takip edildiği bir perspektife bakmamız gerekiyor. Akyürek’in, Tuncel’in elemanlıktan çıkarılma süreci Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından başlatılmış bir süreçti ve Akyürek, sadece bu sürecin resmi bir parçası olarak hareket etti. Elemanlık statüsünün sonlandırılması, resmi prosedürlere uygun olarak gerçekleşti ve bu kararın cinayeti işleme amacı taşıdığına dair somut bir kanıt sunulmadı. Ayrıca, elemanın performansı daha doğrusu verimsizliği bu sürecin bir parçasıydı. Verimsizlik tespitinin de Akyürek’e ait olmadığını vurgulamak gerekir.

Erhan Tuncel’in tek kaynak olmadığını belirtmek de önemlidir. Trabzon Jandarma İstihbarat birimlerinin de bu konuyu takip ettiği mahkeme tarafından bilinmektedir. Ayrıca, iddia edilen tarihlere bakıldığında, Hrant Dink cinayeti öncesinde İstanbul emniyet yetkililerine bilgi iletilmiştir. Yani, İstanbul’daki güvenlik birimleri cinayetin olası tehlikesi hakkında zaten bilgilendirilmiştir. Dolayısıyla, Akyürek’in bu bilgiyi zamanında İstanbul’a ileterek cinayeti önlemeye çalıştığı argümanı oldukça güçlüdür.

Ayrıca, Akyürek’in, bilgi kaynağı olan bir haber elemanının elemanlıktan çıkarılmasını onaylaması ve cinayeti işletmeye çalışması mantık dışıdır. Eğer Akyürek, cinayetin gerçekleşmesini isteseydi, zaten 2006 yılı Şubat ayında İstanbul’a bilgi göndermezdi. Hem bilgi ileterek cinayeti engellemeye çalışmak hem de bilgi kaynağını kaybetmek, tutarlı bir mantık içinde değildir. Dolayısıyla, Akyürek’e yöneltilen bu suçlama spekülatif bir varsayımdan öteye geçememektedir.

3) ‘Hakem’ Rolünde Kusur

Akyürek, Trabzon ve İstanbul arasında etkin bir koordinasyon sağlayamamakla eleştiriliyor ancak görevlerinde ‘hakem’ rolü resmi olarak tanımlanmıyor.

İddiaya göre, cinayeti işleyecek grubun Trabzon’da bulunması ve hedefin İstanbul’da yaşaması gibi birden fazla ili ilgilendiren bu durumda, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın ‘Hakem’ görevini yerine getirerek, Trabzon’da eylemi tasarlayan grubun yakalanması için operasyon yapılmasının sağlanması, İstanbul’a da hedefin korunması için gerekli bilgilerin sağlaması gerekiyordu. Ancak, bu çift yönlü yükümlülüğün yerine getirilmediği öne sürülmektedir.

İstihbarat hizmetlerinin çok boyutlu ve karmaşık yapısı göz önüne alınmadan bu tür bir iddiayı ele almak yanlış olacaktır. Akyürek’in Daire Başkanı olarak görev ve sorumluluklarını belirleyen mevzuat 1995 tarihli İstihbarat Daire Başkanlığı Merkez ve Taşra Üniteleri Kuruluş Görev ve Çalışma Yönetmeliği’dir. Yönetmeliğin hiçbir yerinde Daire Başkanı için ‘hakem’ rolü tanımlaması yapılmamıştır. Ancak Haberalma Şubelerinden sorumlu Başkan Yardımcılarına ‘Kendisine bağlı birimler ile taşra birimleri arasındaki koordineyi sağlamak’ (madde 26-b) görev ve sorumluluğu yüklenmiştir. Daire Başkanına bağlı Başkan Yardımcıları, onlara bağlı Haberalma Şube Müdürleri ve İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin görev ve sorumluluklarını da dikkate almadan yapılacak her değerlendirme yanlış olacaktır. İstihbarat hizmetlerinin yürütülme şeklini ve kolektif çalışma mantığını göz ardı eden ve tüm sorumluluğu sadece Daire Başkanına yükleyen iddialar gerçekle uyuşmamaktadır. Dava sürecinde Daire Başkan Yardımcılarının hiçbirinin sorumlu tutulmadığını da akılda tutmak gerekir.

Öte yandan, bu iddia Trabzon İstihbarat Şubeye ‘yakalama’ yapılması amacıyla adli kolluk ile iletişime geçme ve İstanbul İstihbarat Şube için de ‘hedefin korunması’ için İl Koruma Komisyonunu bilgilendirme yükümlülüğünün altını çiziyor gibi görünmektedir. Hem mevzuat açısından hem de pratik uygulamalar açısından ne Trabzon İstihbarat Şubenin adli kolluğu ne de İstanbul İstihbarat Şubenin İl Koruma Komisyonunu harekete geçirmeleri için Daire Başkanının talimatını veya ‘hakem’ rolü üstelenerek konuyu yönlendirmesini beklemelerine gerek yoktur. Trabzon, elde ettiği bilgiler ışığında konuyu adli kolluğa havale ederek faillerin yakalanmasını sağlayabilirdi. Ancak, bunu yapmadıkları gibi, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan ve söz konusu sorumluluğu yerine getirmeyen Engin Dinç davada beraat edenler arasında yer aldı. Aynı şekilde Trabzon’dan gelen yazı üzerine ve daha önce Dink ile ilgili malumatlarına dayanarak İstanbul İstihbarat Şube de İl Koruma Komisyonunu çalıştırabilir ve Dink’in korunmasını sağlayabilirdi. Ancak, İstanbul Emniyeti görevlileri de bu sorumluluğun gereğini yerine getirmemiş olmasına rağmen, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler de beraat edenler arasında yer almıştır.

Bu gerçeğin bir yansıması olarak örneğin, cinayetten 11 gün sonra, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Mehmet Ağar ile ilgili olarak Daire Başkanının onayını veya ‘hakem’ rolünü kullanmasını beklemeden İstanbul İl Koruma Şube Müdürlüğü’ne resmi yazı ile bilgi paylaşımında bulunmuştur.

4) Cinayet Sonrası Eylemler

İddialara göre Akyürek cinayetten sonra bilgi sakladı, ancak eldeki belgeler İstanbul’un zaten bilgilendirildiğini gösteriyor ve bilgi saklama iddiasını çürütüyor.

Akyürek’in, cinayet işlendikten sonra, Muhittin Zenit aracılığıyla Erhan Tuncel ile iletişime geçtiği ve cinayetle ilgili bilgileri teyit ettiği iddia edilmiştir. Ayrıca, aynı gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne geldiği ve cinayeti çözmek için çalıştığı iddia edilen görevlilere ve eski Trabzon Emniyet Müdürü olarak kendisine bilgi sahibi olup olmadığını soran Celalettin Cerrah, “bir şey bilmiyorum” diyerek İstanbul’dan ayrıldığı iddiası öne sürülmüştür.

İlk olarak belirtmek gerekir ki İstihbarat Daire Başkanının herhangi bir İl Emniyet Müdürüne karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Gerek mevzuata göre gerekse pratikte İl Emniyet Müdürlerinin İstihbarat Daire Başkanı tarafından bilgilendirilmesine ilişkin bir yöntem bulunmamaktadır. Dolayısıyla Cerrah’ın Akyürek’in kendisinden bilgi sakladığı iddiası temelden kusurludur. Ne Cerrah’ın Akyürek’ten bizzat bilgi talep etme durumu söz konusudur ne de Akyürek’in Cerrah’ı bilgilendirme sorumluluğu vardır. İstihbarat Yönetmeliğinin 44. Maddesine göre İl İstihbarat Şube Müdürleri hizmetin yürütülmesi açısından İl Emniyet Müdürlerine karşı sorumludurlar.  Bu maddeye göre; İstanbul’daki istihbari bilgilerin İl Emniyet Müdürüne arz edilmesi görevi İstihbarat Müdürü Ahmet İlhan Güler’e ait bir görevdir.

Ayrıca, Akyürek’in İstanbul’dan bilgi sakladığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır ve ciddi bir çarpıtma olarak karşımıza çıkmaktadır. Trabzon’un 2006 yılı Şubat ayındaki yazısı İstanbul’a ulaşmış ve İstanbul konudan haberdar olmuştur. 2006 Mayıs ayında İstihbarat Daire Başkanlığına atanan Akyürek, Trabzon’daki sonraki gelişmelerle ilgili olarak İstanbul’un bildiğinden daha fazla bir bilgiye zaten sahip değildir. Söz konusu konuşmanın gerçekleşmesinden önce Akyürek, İstanbul İstihbarat yetkilileri ile konuşmuş, karşılıklı bilgi paylaşımı zaten olmuştur. Dolayısıyla, Akyürek’in ‘bilmiyorum’ ifadesi, İstanbul’un elinde olan veya görüşme öncesi paylaşılan bilgilerden daha fazla bilgiye sahip olmadığı gerçeğine dayanarak kelimenin tam manası ile doğru bir ifadedir. Bilgi sakladığı iddiası doğru değildir. Tam aksine tüm istihbarat personeline hızlı bir şekilde konunun aydınlatılması için çalışılması ve bu kapsamda ihtiyaç duyulan bilgi paylaşımının yapılması talimatı vermiştir.

5) IDP Sorgu Ekranının Kapatılması

Cinayet günü IDP sorgu ekranının kapatılması, bilgi gizlemek için değil, soruşturma güvenliliğini korumak için alınmış bir tedbirdir.

Akyürek’in cinayet günü, İstihbarat Daire Başkanlığı’na ait IDP Programında yer alan ve Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e karşı bir eylem yapılacağını içeren Hrant Dink sorgu sayfasının kapatılması talimatı verildiği iddia edilmektedir.

IDP sorgu ekranının kısa süreliğine kapatılması, soruşturmanın bütünlüğünü koruma ve potansiyel şüphelilerin kaçmasını önleme amaçlı bir tedbirdir. Bu tedbir, soruşturmanın etkinliğini artırmak ve medya yoğunluğunun olası negatif etkilerini azaltmak için alınmıştır. Sorgu ekranının kapatılmasının, cinayetin sorumlularının gizlenmeye çalışılması ile bir bağlantısı yoktur.

Ayrıca, sorgu ekranının kısa süreliğine kapatılması ve cinayetin sorumlularının gizlenmesi arasında doğrudan bir illiyet bağı kurmak, belirsiz ve spekülatif bir yorumdur. Bu tür bir bağlantı, somut kanıtlar ve açık bir mantıksal zincirle de desteklenmemektedir.

Dolayısıyla, Akyürek’in Dink cinayeti soruşturmasındaki rolü ve aldığı aksiyonlar, çeşitli açılardan değerlendirildiğinde, onun bu olayın aydınlatılmasına yönelik ciddi çabalar içinde olduğunu göstermektedir. Özellikle, IDP sorgu ekranının kısa süreliğine kapatılması, soruşturmanın selameti ve hassasiyeti açısından önemli bir adımdır. Akyürek’in bu eylemi, medyanın yoğun ilgisini dikkate alarak, olası bir desifreyi önlemek ve soruşturmanın bütünlüğünü korumak amacıyla yapılmıştır. Bu durum, onun sorumluları gizlediğini değil, olayın çözümlenmesine yönelik proaktif ve sorumlu bir yaklaşım sergilediğini gösterir.

6) Resmi Belgelerde Sahtecilik

Akyürek’in Yasin Hayal’in telefonundaki teknik incelemelerle ilgili yanlış bilgi paylaştığı iddiaları, sahtecilik suçlamasını gündeme getiren tutarsız bulgular ve bilirkişi raporlarıyla çürütülüyor.

Akyürek’in, yapılan idari soruşturma sırasında, aksi yöndeki bilirkişi raporuna rağmen, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün cinayet öncesi Yasin Hayal’in telefon numarası üzerinden teknik araştırma yapmadığı yönünde resmi yazı ile bilgi paylaştığı ve böylece sahte resmi belge düzenleme suçunu işlediği iddia edilmiştir.

İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünün, 2006 yılı Şubat ayındaki Trabzon’un resmi yazısı sonrasında gerçekten bir teknik çalışma yapıp yapmadığının tespiti dava açısından kritik öneme sahiptir. İstanbul İstihbarat yetkilileri çalıma yapıldığını iddia ederken, İstihbarat Daire Başkanlığı yetkilileri, çalışma yapılması durumunda log kayıtlarının bunu doğrulaması gerektiğini ancak çalışma yapıldığını gösteren bir log kaydı olmadığını iddia etmektedir. Mahkeme, herhangi bir somut gerekçeye dayanmadan, İstanbul’un iddiasını doğru, Daire Başkanlığının iddiasını ise yanlış olarak kabul etmiş ve log kayıtlarının silinmiş olduğu varsayımını gerçek olarak kabul ederek hüküm kurmuştur. Ancak, gerçekler bunun aksini göstermektedir.

İçişleri Müfettişlerinin 11 Mart 2010 tarihli ön inceleme raporundaki tespitler İstanbul’un iddialarını çürütmüş ancak bu rapordaki bulgular mahkeme tarafından göz ardı edilmiştir. Davanın seyrinde çok kritik bir husus olduğu için, müfettişlerce yapılan tespitler detaylı şekilde incelenmelidir:

  • İstihbarat şube müdür yardımcısı Bülent Köksal ve komiser Volkan Altunbulak 2006 şubat tarihli yazının önemli bir yazı olduğunu ifade etmişler, yazı üzerine önemli notu düşülmüş, buna göre Trabzon’dan gelen yazının ham veya rutin bir yazı olmadığı tespit edilmiştir.
  • İstanbul istihbarat şube görevlisi Volkan Altunbulak’ın “Dell” marka bilgisayarının İstanbul Üniversitesi hocalarından oluşan bilirkişi heyeti tarafından incelenmesi üzerine bilgisayarda 17 Şubat 2006 tarihinde Yasin hayal enson.xls dosyasının açılmış olduğu ve dosyanın 8 dakika açık kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Mülkiye müfettişi Akif ikbal bu bilirkişi raporuna dayanarak İstanbul istihbarat şubenin Trabzon’dan gelen yazı üzerine gereken işlemleri yaptığının ve bir kusurlarının olmadığı kanaatine varmıştır.
  • Müfettişler tarafından ilgili bilgisayar alanında uzman yeni bir heyetçe bilirkişi incelemesine tabi tutulmasına karar verilmiş, bilirkişilerden alınan raporda bilgisayar içerisinde oluşturulan dosyanın saati ve tarihi değiştirilmiş başka bir bilgisayarda oluşturulup Volkan Altunbulak’ın bilgisayarına taşınmış olabileceğinin ihtimaller arasında olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple ilgili dosyanın belirtilen tarihte açılmış olduğu bilgisi net bir bilgi değildir.
  • 16 Haziran 2009 tarihli EGM istihbarat daire Başkanlığının log kayıtlarını inceleyen bilirkişi heyeti raporuna göre IDP/IDEA sistemleri içinde Volkan Altunbulak veya İstanbul istihbarat şube görevlilerince “Hrant Dink”, “Yasin Hayal” ve “Osman Hayal” ismi baz alınarak herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Ayrıca DARA (telefon detay kayıt sistemi) projesi incelendiğinde 2006-2007 yıllarında Volkan Altunbulak veya başka bir İstanbul istihbarat şube görevlisince 05387190381 ve 05382044104 numaralı telefonların sorgulandığına dair log kayıtlarına rastlanmadığı tespit edilmiştir. Anlaşıldığına göre Volkan Altunbulak IDP/IDEA/DARA sistem veya projelerinde kendisinin iddia ettiğine aykırı olarak 20 Şubat 2006 tarihinde sorgu veya araştırma yapmadığı tespit edilmiştir. İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesindeki IDP/IDEA/DARA projelerinin log kayıtlarında bir silinme veya değiştirilmenin de olmadığı belirtilmektedir.
  • İstanbul istihbarat şubesince Trabzon’dan gelen yazıda belirtilen bilgiler üzerine polis memurları Bahadır Tekin ve Özcan Özkan tarafından yapılan tahkikat raporunun, üzerinde yazan 24 Şubat 2006 tarihinde değil de cinayet sonrasında sorumluluktan kurtulmak için yapılmış olduğu şüpheleri üzerine incelemeler yapılmıştır. a) raporun hiyerarşik olarak sırayla paraflanmasına rağmen ara kademedeki bir amir olan başkomiser İbrahim Şevki Eldivan’ın herhangi bir resmi mazereti olmadığı halde bu raporu paraflamadığı görülmüştür. Bunun sebebinin raporun cinayet tarihinde düzenlenmesi ve o tarihte İbrahim Şevki Eldivan’ın yurt dışı görevinde olması ihtimaller arasındadır. b) 1 Kasım 2005 ile 31 Aralık 2006 tarihleri arasında polis memuru Bahadır Tekin tarafından hazırlanan 66 adet tahkikat raporunun 65’inin İstanbul istihbarat şubesinde kullanılan VADI isimli arşiv programına kaydedildiği sadece 24 Şubat 2006 tarihli olaya konu raporun kaydedilmediği tespit edilmiştir. c) Yine Bahadır Tekin tarafından hazırlanan 66 adet tahkikat raporunun 65’inde paraf olmamasına rağmen yalnızca 24 Şubat 2006 tarihli olaya konu rapor üzerinde sıralı amirlerce paraf atıldığı görülmektedir. d) ilgili rapor polis memurundan şube müdürüne kadar sıralı amirler tarafından sırasıyla imzalanması aşamasında ara kademedeki emniyet amiri İbrahim Pala’nın rapor üzerine araştırma yapılmasına dair emirvari bir not düştüğü daha sonra bunda raporun Şube Müdürü Ahmet ilhan Güler’e sunulduğu, üste sunulan rapora böyle bir ifadenin yazılmasının olağan olmadığı tespit edilmiştir. e) 1 Kasım 2005 ile 31 Aralık 2006 tarihleri arasında çoğu tahkikatta ekip halinde çalışan Bahadır Tekin, Özcan Özkan ve Kahraman Küllücek’in beraber çalıştıkları, ancak 24 Şubat 2006 tarihli olaya konu raporda Kahraman Küllücek’in imzasının bulunmadığı tespit edilmiştir. Alınan ifadelerde Kahraman Küllücek’in bu tahkikata katılmamasının nedeni somut bir şekilde ortaya konulmamıştır. Bu sebepler tek başlarına kanaat oluşturmaya yetmese bile hep beraber değerlendirildiğinde raporun cinayet sonrasında oluşturulduğu şüphelerini güçlendirmektedir.
  • İddia edildiği gibi 24 Şubat 2006 günü polis memurları Bahadır Tekin ve Özcan Özkan’ın Ümraniye tarafında Osman Hayal’in çalışmış olabileceği adres üzerindeki araştırmanın aslında cinayet sonrası yapılmış olabileceği ihtimali incelenmiştir. Buna göre ilgili polis memurlarının 24 Şubat 2006 günü sabah saat 09:30’dan gece 01:00’a kadar Fatih/İstanbul bölgesinde başka bir tarassut görevinde oldukları tespit edilmiştir. İfadeleri alınan İstanbul istihbarat görevlileri Ümraniye tarafındaki tahkikat sabah 9:30’dan önce yapıldığını ve sonra Fatih bölgesine geçildiğini beyan etmişlerdir. İkamet adresleri İstanbul’un Avrupa yakasında olan polis memurlarının sabah erken saatte İstanbul trafiğinde Ümraniye’ye gidip araştırma yapıp tekrar Fatih bölgesine 09:30’dan önce dönmelerinin çok düşük bir ihtimal olduğu anlaşılmaktadır.
  • Volkan Altunbulak’ın tahkikat emrini verdim dediği tarihle tahkikatı yaptığı iddia edilen Bahadır Tekin’in emri aldım dediği tarih çelişmektedir.
  • Volkan Altunbulak’ın Trabzon istihbaratında görevli Özkan Mumcu’yu telefonla arayıp konu ile ilgili bilgi verdiğini söylediği tarih ile Özkan Mumcu’nun belirttiği tarih çelişmektedir.
  • Buna göre eldeki bilgi belge ifadeler ve bilirkişi raporlarının hem komiser Volkan Altunbulak’ın 20 Şubat 2006 tarihinde yaptım dediği istihbari sorgulama ve çalışmaları hem de polis memurları Bahadır Tekin ve Özcan Özkan’ın 24 Şubat 2006 tarihinde Ümraniye’deki tahkikat çalışmasını yapmadıkları, 24 Şubat 2006 tarihli tahkikat raporunun bahsi geçen tarihte oluşturulmayıp başka bir tarihte oluşturulduğu iddiasını doğrular nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
  • Tüm bunlara gören İstanbul istihbarat şubesinin Trabzon’dan gelen yazı üzerine yapıldığı iddia edilen çalışmaları yapmadığı tespit edilmiştir.
  • Koruma sağlama teklifi vermeme ile ilgili olarak, Koruma Hizmetleri yönetmeliğinin 11. Maddesinde istihbarat birimlerine yüklenen görev korunması istenecek kişinin hayati tehlikesinin olması şartına bağlanmıştır. Trabzon’dan gelen yazı Hrant Dink’in hayati tehlikesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda İstanbul istihbarat şubenin konuyu il koruma komisyonuna taşıması gerekirdi. Bunu yapmayarak üzerine düşen görevi yerine getirmediği tespit edilmiştir.

Söz konusu tespitler dava sürecinde çürütülmemiş olup bu bulgular yok sayılarak İstanbul İstihbarat personeli hakkında kovuşturma yürütmeme veya beraat kararları verilmiştir. Dolayısıyla Akyürek hakkındaki sahte belge iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.

7) Sorumlulukların Gizlenmesi

Akyürek’in kamu görevlilerinin cinayetteki sorumluluklarını gizlediği yönündeki suçlamalar doğrulanmamış iddialara dayanmaktadır ve mahkemede doğruluğu kanıtlanmamıştır.

Akyürek’in, Mülkiye Başmüfettişi Sükrü Yıldız ile birlikte hareket ederek, başkanlığını yürüttüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın C-2 şubesi (bürosu) ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’ndeki bazı kamu görevlilerinin cinayetteki sorumluluklarını gizlemek amacıyla, bilirkişi Levent Yarımel tarafından 16/02/2008 tarihli yazıda istenen bilgi ve belgeleri sağlamadığı iddia edilmiştir. Ayrıca, Yarımel’e yönelik ilgili yazıya dair ‘bu yazı bizi yakar, sen ne yapıyorsun’ diyerek, cinayetin çözümüne yönelik istenen YİE ile yapılan buluşmalara ilişkin F/3 ve F/4 raporlarını ve log kayıtlarını vermediği öne sürülmüştür.

Akyürek tüm savunmalarında bu şekilde bir ifade kullanmadığını ve bu ifadeyi kullanmasını gerektirecek herhangi bir durumunda asla gerçekleşmediğini belirtmiştir. Yarımel’in tek taraflı iddiasından öte geçemeyen bu gerçeğe aykırı durum mahkeme tarafından doğruymuş gibi kabul edilerek hükme esas alınmıştır. Daire Başkanı’nın olmayan log kayıtlarını Yarımel’e vermesini beklemek mantık kuralları ile de çelişmektedir. F3 ve F4 raporları ise tüm adli ve idari soruşturmalar kapsamında resmi olarak yapılan tüm taleplerde ilgilisine gönderilmiştir.

Öte yandan Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız’ın mahkeme huzurunda verdiği ifadelere göre de kendisine yöneltilen suçlamaların geçersiz olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca, Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız’ın yaptığı soruşturma sonucunda İstanbul İstihbarat Şubesi ve diğer ilgili yetkililerin Hrant Dink cinayetiyle ilgili ihmalleri olduğu ve bu ihmallerin sorumluluğunun İstanbul Emniyeti’nde olduğu ortaya çıkmıştır. Bilirkişi Durmuş Demirbaş ve Levent Yarımel, İstanbul İstihbarat Şubesi’nin ihmallerini görmezden gelerek, sorumluluğu başka alanlara ve şahıslara çekmeye çalışmışlardır.

Mahkeme, birbiriyle çelişen raporlar arasında maddi gerçeği bulacak şekilde araştırma yapması gerekirken, Akyürek’i suçlu bulabilmek için peşin hükümle hareket etmiş ve hilafı vaki beyanları kanıtlanmış gerçeklere tercih ederek ciddi bir hak ihlaline imza atmıştır.

8) Faillere Destek

Akyürek’in cinayeti azmettirenlere destek verdiği iddiaları kilit isimler tarafından yalanlanmakta ve somut delillerden tamamen uzak bulunmaktadır.

Akyürek’in cinayetle ilgili olarak, fail Ogün SAMAST’ın ifadeleri uyarınca cinayet öncesinde azmettirici ve failleri destekleyip tesvik ettiği iddia edilmiştir.

Ogün Samast ilk olarak, cinayetten 7 yıl sonra, 5 Aralık 2014’teki savcılık ifadesinde Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer (Fuat Müdür) isimlerini zikretmiştir.

Erhan Tuncel, 2022’deki savcılık ifadesinde bu iddiayı açıkça reddetmiş ve böyle bir konuşmanın asla gerçekleşmediğini belirtmiştir.

Yasin Hayal de 2015’teki savcılık ifadesinde iddiayı yalanlamıştır.

Dolayısıyla, görüşmenin aralarında geçtiği iddia edilen üç kişiden ikisi iddiayı yalanlamaktadır. Ayrıca, söz konusu görüşmenin iddiada belirtilen şekilde gerçekleştiğini kanıtlayan hiçbir başka somut veri de bulunmamaktadır. İddianın cinayetten 7 yıl sonra dile getirilmiş olması da mahkemece Akyürek’in aleyhine değerlendirilmiştir. İddia edildiği gibi bir durum olsa katil Ogün Samast’ın ilk ifadesinde bunu kendisini korumak için söyleyeceği gerçeği de gözardı edilmiştir.

9) Failin İzlenmesi

Akyürek ve cinayet sürecini takip eden diğer kişiler hakkındaki iddialar kanıttan yoksundur ve arama kayıtları ve ifadelerle çürütülmüştür.

Cinayet işlendiği sırada, İstanbul İl Jandarma görevlisi Muharrem Demirkale ve beraberindekilerin, faili yakın takibe aldıkları, Akyürek’in de bu sürecinin tamamını Ali Fuat Yılmazer ve Muharrem Demirkale öncülüğünde takip ettiği iddia edilmiştir.

Bu iddia, dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat personelinin olay günü Hrant Dink’in işyerinin yakınında bulunduğu ve Jandarma Yüzbaşı Muharrem Demirkale ile bağlantıları olduğu varsayımına dayandığını belirtmek gerekir. Ancak bu varsayım hem arama detay kayıtları (HTS) hem de jandarma personelinin ifadeleri ile çürütülmüştür. Cinayet günü olay yerinde İstanbul Jandarma İstihbarat personelinin bulunduğunu destekleyen somut bir delil bulunmamaktadır. Hatta bu varsayımı çürüten bilgi ve tanıklıklar mevcuttur. Dahası, Akyürek, Demirkale ve Yılmazer’in olaya dahil oldukları iddiası asılsızdır ve hiçbir olgusal temele dayanmamaktadır. Akyürek’i suçun planlanması veya icrasıyla ilişkilendiren ve somut kanıtlar olmaksızın yöneltilen bu iddia temelsiz ve asılsızdır.

10) Raporların Gizlenmesi

Cinayetle ilgili önemli raporları gizlediği iddiaları İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından reddedildi ve beraat kararı verildi.

Akyürek’in cinayet sonrası yürütülen soruşturmalarda, 11 numaralı F/3 buluşma raporu ve bu raporda düzenlenen F/4 haber raporunu, tüm soruşturma makamlarından gizlediği iddia edilmiştir.

Bu gerçek dışı iddia, bizzat İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2.Ceza Dairesi’nin 9 Haziran 2022 tarihli kararı ile çürütülmüştür. Bu karar uyarınca, Akyürek hakkındaki suçlama geri çekilmiş, mahkumiyet kararı kaldırılmış ve Yılmazer’in beraatine hükmedilmiştir. Mahkeme kararında şunu söylemiştir:

“Sanıkların 11 numaralı F4 raporunu yok ettikleri veya gizledikleri iddia edilmiş olmakla birlikte tüm dosya kapsamına göre bu belgenin düzenlenmiş olduğu kesin olarak belirlenememiştir. İstihbarat birimlerinin çalışma usullerine göre yardımcı istihbarat elemanı ile yapılan görüşme sonucunda F3 belgesi, bu görüşmede bir bilgi edinildiği taktirde F4 belgesi düzenlenmektedir. 11 numaralı F3 belgesinde bu belgeye istinaden F4 belgesinin düzenlenmiş olduğu belirtilmiştir ancak F3 belgesinin F4 belgesinden önce düzenlenmesi nedeniyle bu ibarenin, daha önce düzenlenen ve bilgisayarda kayıtlı bulunan şablon evrakta bulunan ve silinmesi unutulan bir ibare olduğu yönündeki savunmanın aksi ispatlanamamıştır. İddiaya konu F4 belgesinin düzenlendiği, içeriğinin ne olduğu, yok edilmiş veya gizlenmiş ise kim tarafından yapıldığı ya da yaptırıldığı hususlarında hiçbir delil bulunmadığından atılı iddia ispatlanamamış, bu suç yönünden sanıklar hakkındaki ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükümleri kaldırılarak sanıkların beraatlerine karar verilmiştir.”

Mahkeme kararında da belirtildiği üzere gerçek olmayan bu iddia suçlamanın delili olarak gösterilmiştir.

11) Bilgi Saklama Talimatı

Akyürek’in fail bilgilerinin İstanbul’a açıklanmaması talimatı verdiği iddiaları reddedilmiş ve İstanbul’un Tuncel’i zaten biliyor olması nedeniyle mantıksız olduğu görülmüştür.

Akyürek’in, cinayetin sorumluluğunun İstanbul Emniyet Müdürlüğünde kalması için, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı’ya, cinayetin faillerini ve Erhan Tuncel’in rolünü, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerine açıklamaması yönünde talimat verdiği iddia edilmiştir.

Ahmet İlhan Güler tarafından Faruk Sarı’ya atfen ortaya atılan bu iddia tamamen gerçek dışı bir kurgudur. Faruk Sarı, mahkemede yaptığı savunmasında Güler’le yaptığı görüşmelerde asla böyle bir ifade kullanmadığını beliertmektedir. Sarının ifadesi şu şekildedir:

“İddianame içerisinde ‘Erhan Tuncel’in Trabzon’da yakalanarak getirildiği İstanbul Emniyet Müdürlüğüne, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün yardımcı istihbarat elemanı olduğunu söylemesi üzerine İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler tarafından telefonla aranan Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü Faruk Sarı, kendisine neden bu bilgileri vermediğini soran Ahmet İlhan Güler’e, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’e İstanbul’a bilgi verme, nasıl olsa bu iş İstanbul’a kalır dedikleri şeklinde cevap vermiştir’ diye iddianamede ifade ve suçlamalar mevcuttur, bunu kabul etmiyorum, böyle bir yani Ramazan Akyürek’in, Ali Fuat Yılmazer’in İstanbul’a bu iş kalır dediği şeklinde bir görüşmemiz Ahmet İlhan ile olmamıştır, böyle bir şey söz konusu da olamaz, çünkü zaten hem Erhan Tuncel’in kayıtları, hem elemanın kayıtları, hem F3, F4 raporları, hem teknik takip faaliyetleri, bunların hepsi varken böyle bir şeyin söylenmesi, düşünülmesi çok uygun değil.”

Ayrıca, İstanbul tarafından Erhan Tuncel’in istihbarat elemanı olduğu zaten bilindiği için bu kurgu iddia, mantık kuralları ile de bağdaşmamaktadır.

12) Pozisyon elde etmek için Cinayet organize etmek

İstanbul İstihbarat Şubesi’nde bir pozisyon elde etmek için cinayeti organize ettiği iddiaları spekülatif bağlantılara ve rutin idari kararlara dayanmaktadır.

Ergenekon Operasyonları’nın merkezi olarak düşünülen İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Ali Fuat Yılmazer’in atanmasını sağlamak amacıyla, operasyonların önündeki engel olarak görülen, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in, cinayetten altı gün önce İstihbarat Daire Başkanlığı’na çağrılarak görevden ayrılmasının istendiği öne sürülmüştür. Ayrıca, bu durumu İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar’a şikayet eden Ahmet İlhan Güler’e Akyürek tarafından ‘Arkadaşlar ne derse o’ yanıtı verildiği iddia edilmiştir.

İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek  ve İstihbarat Dairesi C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in, Hrant Dink cinayetini İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünü ele geçirmek amacıyla organize ettikleri ve yönettikleri iddiası üzerinde durulmaktadır. Bu iddiaya göre, Akyürek ve Yılmazer, İstanbul’da gerçekleştirmeyi planladıkları bazı polis operasyonlarını o dönemki İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in engellediği ve Güler’in görevden alınabilmesi için cinayetin işlendiği öne sürülmektedir. Ancak bu iddianın altında yatan mantık ve gerekçeler, ele alındığında ciddi soru işaretleri barındırmaktadır.

İlk olarak belirtmek gerekir ki, Türkiye gibi ülkelerde, özellikle kritik görevlerdeki kamu görevlilerinin atanması ve görevden alınması süreçleri, zaman zaman siyasi görüş ve tercihlerden etkilenebilir. Ancak, bir kamu görevlisinin atanması veya görevden alınması gibi rutin idari kararların, suç teşkil eden eylemlerle, özellikle de bir cinayetle doğrudan ilişkilendirilmesi, hukukun temel mantığına ve adalet anlayışına ters düşer. Bu iddia, gerçekleşen bir görev değişikliğini ve idari süreçleri, cinayetle ilişkilendirmek için zorlama bir kurguya dayanmaktadır. Ayrıca, söz konusu atama, dönemin Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal ve dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu tarafından da onaylanmış rutin bir idari işlemdir. Ne Aksu’nun ne de Köksal’ın bu iddia çerçevesinde bilgisine başvurulmadığını da not etmek gerekir.

Ayrıca, bu iddianın temelinde, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in cinayetten 9 yıl sonra verdiği ifade bulunmaktadır. Güler’in ifadesinde belirttiği ‘görevden alınma’ durumu, rutin idari işlemler çerçevesinde gerçekleşmiş ve bu süreçte İçişleri Bakanının oluru ile Ali Fuat Yılmazer’in ataması yapılmıştır.

İddiaların temeli, cinayetten sadece 6 gün önce Akyürek, bir yardımcısı ve personel müdürü ile Güler arasında yapılmış ve Güler’e başka bir görev teklif edilen bir görüşmeye dayanmaktadır. Ancak bu, cinayetle doğrudan bir ilişki kurmak için yeterli bir kanıt değildir. Güler’in görev değişikliğini kabul etmesi durumunda cinayetin işlenmeyeceği gibi bir sonuç çıkarmak için herhangi bir temel bulunmamaktadır.

Ayrıca ‘arkadaşlar ne derse o’ ifadesinin kullanılması Güler’in iddiasından öteye geçememiş, bizzat Akyürek ve Coşkun Çakar tarafından yalanlanmış, olgusal bir temeli olmayan asılsız bir iddiadır. Çakar, 2015 yılında savcılıkta verdiği ifadesinde şöyle demektedir:

Son olarak, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları İstanbul’da yürütülen, Akyürek’in hiçbir ilgisi olmayan adli süreçlerdir. Ergenekon soruşturması İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılmış ve Akyürek’in İstihbarat Dairesinden ayrıldığı 2009 yılından sonra da devam etmiştir. Balyoz soruşturması da Akyürek görevden ayrıldıktan sonra İstanbul’da yürütülen bir adli süreçtir.

13) Cinayetin Ergenekon Soruşturmalarıyla İlişkilendirilmesi

Akyürek’in cinayeti Ergenekon soruşturmalarıyla ilişkilendirmeye çalıştığı iddiaları kanıtlarla desteklenmemekte ve doğrulanmamış şemalara dayanmaktadır.

Akyürek’in başkanlığı sırasında İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılarına, Hrant Dink cinayetinin Ergenekon soruşturmalarına bağlanmaya çalışıldığını gösteren bir şema sunulduğu iddia edilmektedir.

Akyürek, sadece Savcılığın talimatları doğrusunda ve resmi yazı ile Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan bilgi ve belgeleri mevzuata uygun şekilde iletmiştir. Ancak bu bilgi iletimleri içerisinde iddiada geçen şema yer almamaktadır. Kimin hazırladığı ve nerede nasıl kullandığı belli olmayan bir şema hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Akyürek’e atfedilmiş ve bu durum gerçekmiş gibi kabul edilerek hükümde yer almıştır. Ancak, dönemin İstanbul Emniyet yetkisili Hakan Aydın Türkeli’nin ifadesinde söz konusu şemanın Dink soruşturmasını yürüten savcı Selim Berna Altay tarafından kendisine ve dönemin İstanbul Terör Müdürü Selim Kutkan’a gösterildiği ifade edilmektedir. Türkeli şöyle söylüyor:

“…yine Selim Berna Altay Savcım, sadece birlikteydik, Selim Bey ile Terörle Mücadele Şube Müdürüyle, bir şema getirdi. Şema bizim daha önceden de bildiğimiz böyle ulusalcı grupların böyle birbirleriyle irtibatlarını gösteren telefon trafiğini gösteren bir şemaydı ve bu şema çok uzak bir noktadan bu Hrant Dink çevresinde aldığımız çünkü orada biz Büyük Birlik Partisi Gençlik Kolları Başkanıydı zannediyorum, şu an tam titirlerini unutmuş olabilirim, bir sürü adam aldık onunla ilgili yani o çevreden, bunlardan birinin bu şeyle böyle çok zayıf bir irtibatı vardı.”

14) Cinayet Öncesi Bilgi

Akyürek’in 2005’ten itibaren cinayetten haberdar olduğu ve cinayeti planladığı yönündeki iddialar muğlak delillere ve şüpheli bilgilere dayanmaktadır.

Hrant Dink’in öldürüleceği ve bunun için hazırlıkların Akyürek’in Trabzon İl Emniyet Müdürü olarak görevde olduğu süreçte, 13 Ekim 2005 tarihinde başladığı, bu nedenle cinayetin gerçekleşme sürecinin bilinmesine rağmen, Akyürek ve beraberindekiler tarafından iddia edilen bir planlama çerçevesinde cinayetin gerçekleştirildiği iddia edilmiştir.

Suçlamaların temelinde hangi somut kanıtların olduğu belirsiz ve bu iddiaların ne kadar güvenilir olduğu tartışmalıdır. Neredeyse tamamı çelişkili ve somut gerçek ile uyuşmayan beyanlar üzerine oturtulan bu kurgunun, tasarlayarak adam öldürme suçunun gerekçesi olarak kullanılması adil bir yargılanma yapılmadığının en açık göstergesidir.

15) Savunmaların Güvenilirliği

Akyürek’in mahkemedeki savunmaları inandırıcılıktan yoksun olduğu gerekçesiyle sorgulanmaktadır, ancak bu durum masumiyet karinesini ve savcılığın suçu kanıtlama zorunluluğunu göz ardı etmektedir.

Akyürek’in mahkeme nezdinde yaptığı savunmaların, elde edilen deliller karşısında bir itibarı bulunmadığından suçtan kurtulmaya yönelik olduğu iddia edilmiştir.

Öncelikle, hukuk sisteminin temel ilkesini vurgulamak gerekmektedir: masumiyet karinesi. Hukuk düzenimizde her birey, makul şüpheye dayalı olarak suçlu bulunana kadar masum kabul edilir. Bu ilke, adalet sistemimizin temel taşıdır ve yeterli kanıt olmadan bir sanığın haksız yere suçlanmasını önler. Sanık, masumiyetini kanıtlama yükümlülüğü altında değildir, aksine suçun işlendiğini kanıtlama yükümlülüğü savcılığa aittir.

Mahkemenin, Akyürek’in savunmalarının inandırıcılığının eksik olduğunu iddia etmesi, davanın temel hukukî prensipleriyle bağdaşmayan bir görüşü yansıtmaktadır. Yılmazer ve hukuki temsilcileri çıkarlarını etkili bir şekilde savunma yükümlülüğü altındadır ve yapılan savunma da bu suçlamaları ciddi bir şekilde sorgulamak ve davanın dayanaklarını sorgulamak anlamına gelir. Akyürek’in savunmalarının doğası nedeniyle inandırıcılıklarını sorgulamak, adli sistemin temel yapısına aykırıdır. Çünkü çekişmeli yargılama, adaletin gerçekleri tespit etmek için karşıt argümanların çatışması yoluyla bulunmasını temin eder.

Dahası, mahkemenin Akyürek’in masumiyetini gösteren pek çok kanıtı görmezden geldiği ortadadır. Gerçekten de, mahkemenin kanıtları uygun bir gerekçe olmadan yok saydığı ve Akyürek tarafından sunulan tüm kanıtları hiçbir değerlendirme yapmadan göz ardı ettiği açıktır.

Savunmaların suçtan kurtulma amaçlı olduğunu iddia etmek, mahkeme yetkisinin sınırlarını aşmakta ve Akyürek’in peşinen suçlu olarak kabul edildiğini göstermektedir. Mahkemelerin görevi, delilleri ve argümanları adil bir şekilde değerlendirmek ve nihayetinde adaleti sağlamak olduğundan, bu tür bir önyargılı yaklaşım, hukuk sisteminin temel prensiplerine aykırıdır. Mahkemeler, savunmaların inandırıcılığını ve dayanaklarını sorgulamak yerine, tüm tarafları adil bir şekilde dinlemeli ve objektif bir değerlendirme yapmalıdır.